1 Ağustos 2011 Pazartesi

İpek Çalışlar Biyografisi :

İpek Çalışlar, Türk gazeteci yazar.

Üsküdar Amerikan Kız Lisesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunudur. Gazeteciliğe TRT'de başlamıştır. Nokta dergisinin haber müdürlüğünü yaptı. Söz gazetesiyle patronsuz Sokak dergisinin kurucularından biriydi. 1990-92 yılları arasında Hamburg'da eşcinsellik, kadın ve İslam konularını araştırdı. Türkiye'ye dönünce, Cumhuriyet gazetesinin haber müdürlüğünü üstlendi; ardından on yıl süreyle Cumhuriyet Dergi 'yi çıkarttı. Mustafa Kemal Atatürk'le 2,5 yıl evli kalan Latife Hanım'ın hayatını araştırıp yazdığı Latife Hanım 2006'da yayımlandı. 2010'da "Biyografisine Sığmayan Kadın" altbaşlığını taşıyan "Halide Edip" adlı kitabı yayımlandı. Gazeteci Oral Çalışlar ile evlidir.

28 Temmuz 2011 Perşembe

Lev Nikoloyeviç Gumilev Biyografisi :

(1 Ekim 1912, St. Petersburg – 15 Haziran 1992, St. Petersburg), Lev Gumilyov olarak bilinen, Rus tarihçi. Etnik grupların oluşması ve sonlanması ile ilgili alışılagelmişin dışında düşüncelerle Neo Avrasyacılık olarak bilinen politik ve kültürel hareketlerin yükselişiyle ilgili saptamalarda bulundu.

İkisi de tanınmış şair olan Nikolay Gumilyov ve Anna Akhmatova'nın oğlu olarak St. Petersburg'da doğdu. Lev 7 yaşındayken boşandılar. Babası anti bolşevik hareketlerinden dolayı öldürüldüğünde sadece 9 yaşındaydı.1930'lı yıllarda annesinin hükümetle olan sorunları yüzünden Leningrad Üniversitesi'nden çıkartıldı ve gençliğinin büyük bölümünü geçirdiği, 1938'den 1956'ya kadar, Gulaglara gönderilmek üzre sınır dışı edildi. Daha sonra Kızıl Ordu'ya girdi ve Berlin Muharebesi'ne katıldı. Güvenli birşekilde ordudan ayrılmasını sağlamak için annesi Anna Ahmatova zoraki olarak Stalin'e övgü dolu yayınlar yaptıysa da, başarı sağlayamadı. İlişkileri gerginkaldı, gençliğinde yaşadığı sorunlar için annesini suçladı. 1935 ile 1949 yılları arasında üç kez tutuklanmış ve üçüncüsünde 10 yıla mahkûm edilmişken; 1956 yılında Stalin'in çıkardığı 'çocuk ebeveyninin hatasından sorumlu değildir' kararıyla tahliye edilebilmiştir.

Stalin'in ölümünden sonra Hermitage Müzesi'ne girdi, müdürü Mikhail Artamonov rehberi olarak Onu takdir ediyordu. Artamonov'un direktörlüğünde Hazar çalışmaları yapıp, bozkır insanlarıyla ilgilendi. 1960 yılında Leningrad Üniversitesi'nde konferanslara başladı. İki yıl sonra Eski Türkler ile ilgili doktora tezini yaptı. 1960'lı yıllardan sonra, Coğrafya enstitüsünde bu sefer konusu Coğrafya olan başka bir doktora tezi hazırladı. 1986 yılında emekli oldu.

Onun fikirlerinin, Sovyetlere ait resmi doktrin ile geri çevirilmesine ve monografilerinin çoğunun yayınlanmasının yasak olmasına rağmen, Gumilyov özellikle Perestroika yıllarında ilgi çekmeyi başardı. Popülaritesinin bir göstergesi olarak, Kazakisan başkanı Nursultan Nazarbayev,yeni Kazak başkenti Astana'da tam sarayının karşısına Lev Gumilyov Avrasya Universitesini inşa ettirdi.

Ölümünden sonra Rusya'da adına; 'Gumilyov Dünyası Vakfı' adında bir vakıf kurulmuş ve bütün eserleri yeniden yayınlanmıştır.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Anton Pavloviç Çehov Biyografisi :

Anton Pavloviç Çehov (29 Ocak 1860, Taganrog Rusya - 15 Temmuz 1904, Badenweiler, Almanya), Rus tiyatro yazarı ve modern kısa öykülerin kurucularındandır

Rusya'nın güneyinde Azov Denizi kıyılarındaki Taganrog'da bakkal bir babanın oğlu olarak Dünya'ya geldi.Dört çocuklu bir ailenin ortanca çocuğudur. Babası, ticaretten çok dini konulara eğilimleri olan sert ve otoriter bir adamdı. Babasının baskısıyla kilise korosunda ilahi söyleyen Çehov, ticarette başarı sağlayamayan babasının yerine dükkân işleriyle de ilgilendiğinden lise eğitimi uzadıkça uzadı.

Çehov, bir süre Yunanlı çocukların devam ettiği yerel bir okulda okudu. Daha sonra on yıl boyunca lisede Yunan ve Latin klasikleriyle temel bir eğitim gördü. Düş gücüne fazlasıyla olanak tanıyan bu eğitim Çehov'un yaşamı boyunca klasiklerden hoşnut olamamasına yol açacaktı. "Edebiyat Öğretmeni" adlı hikâyesi lise dönemine aittir.

1876'da babasının iflas etmesi üzerine ailesi Moskova'ya göçtüğünde, kendisi bir ağabeyi ile birlikte Tagangrog'da kalarak liseye devam etti. Üç yıl boyunca, henüz çok genç olmasına karşın kendi hayatını kendi kazandı. Zor koşullar altında geçen çocukluk yılları, hikâyelerinde çocuklara geniş yer vermesine ve hep hüzünlü, incinmiş çocukları anlatmasına neden oldu.

1879'da liseyi bitirdi ve Moskova'ya giderek tıp fakültesine girdi; 1884'te doktor oldu. Tıp öğrenimi sırasında ailenin geçimine katkıda bulunmak için çeşitli dergilerde yazılar yazdı. Bu dönemde yazdığı yazılarını "Melbourne'ün Masalları" adlı kitapta toplayarak üniversiteyi bitirdiği yıl ilk kitabını yayınladı.

Çehov, üniversiteyi bitirir bitirmez hekimliğe başladı. "Cerrahlık", "Cansız Ceset", "Kaçak" adlı hikâyelerini bu dönemde yazdı. Hekimlik çok vaktini aldığından yazmasına engel olmaya başlayınca hekimlikten vazgeçip yazarlığa yöneldi. Yazarlığına hekimliğinin izleri görülür. Pek çok kimse onun Çarlık Rusyasını anlatışını, bir doktorun hastalığı teşhis edişine benzetir.

1887'de "Alacakaranlıkta" adlı öykü kitabıyla Rus Akademisi tarafından verilen Puşkin ödülü nü kazandı. Aynı yıl ilk büyük tiyatro oyunu "İvanov", Moskova'daki Korsch Tiyatrosunda sergilendi.

Ünlü öyküsü "6. Koğuş" 1892'da yayınlandı. Aynı yıl kolera salgını olan bölgelerde doktor olarak aktif rol oynadı. Merkez Rusya'da bir Melikhov adını verdiği bir malikane satın alarak taşındı ve yaşamında "Melihova dönemi" denilen yeni bir dönem başladı. Bu dönemde yaratıcılığının zirvesine ulaştı. Sürekli kendisini ziyaret gelen dostlarını malikanede ağırladı.

1894 yılının bir bölümünü yurtdışında geçirdi. Bu arada vereme yakalandı, tedavi için Kırım'a geçti.

1895'te "Martı" oyununun ilk versiyonunu yazdı. "Sakhalin Adası"nı yayınladı. Tolstoy ile tanıştı. Oyunun St. Petersburg'daki ilk gösterimi başarısızlıkla sonuçlandı.

1897'de Köylüler adlı uzun öyküsünü yayınlattı. 1898'de Sanat tiyatrosunu Stanslavski ile birlikte kuran Nemiroviç-Dantçenko Martı’yı sahnelemek için Çehov’dan izin istedi, bu arada Çehov, ilerde evleneceği aktris Olga Knipper'le tanıştı. Martı oyunu büyük başarı elde etti. Çehov'un babası öldü.

1899'da Vanya Dayı'nın ilk gösterimi yapıldı, Toplu Yapıtlarının ilk cildi yayımlandı.

1901'de Üç Kızkardeş sahnelendi; Çehov, Kafkasya seyahatinden sonra bir ev yaptırdığı Yalta'ya döndü ve Olga Knipper ile evlendi.

1904'te "Vişne Bahçesi" Moskova'da sahnelendi. Sağlığı bozulan Çehov, eşi ile birlikte Almanya'ya gitti ve Badenwiller'da öldü.

Çehov'un bütün yapıtları ölümünden 40 yıl sonra 20 cilt halinde yayımlandı. Bu yayının 8. cildinde Çehov'un sayısı birkaç bine ulaşan mektupları yer alır.

Dante Alighieri Biyografisi :

Dante Alighieri, 1265 yılında doğdu. Babası tanınmış bir avukattı. Dante'yi, pek ahlaklı olarak tanınmayan ama iyi eğitim veren Brunetto Latini'nin yanına verdi. Floransa, o dönemde aşk şarkılarının beşiğiydi ve Dante de küçük yaştan itibaren aşk şiirleri yazmaya başladı. Dante'nin yaşadığı dönemde, Ortaçağ karanlığını aydınlatan Rönesans kültürü, Avrupa'da ağır adımlarla ilerlemekteydi. Bir bakıma Dante ''gün doğuşunun ilk ışıkları'' sayılır.

Yazılarının bir çoğunun konusu olan aşkı, dokuz yaşında, kendisinden bir kaç ay küçük ve soylu bir ailenin kızı Beatrice'yi görmesiyle doğdu. Hayatı boyunca tek aşkı olduğunu söyleyeceği ve hiç unutamayacağı Beatrice'yi tekrar dokuz yıl sonra gördü. o anı şu sözleriyle anlatır;'' Yanımdan geçerken, gözlerini çekildiğim köşeye doğru çevirdi ve beni nezaketle selamladı. O anda bütün kutsallıkların doruğuna eriştim.''

Gerçekte bir türlü kavuşamadığı Beatrice, Dante'nin bunalımlı düşlerinin kahramanı olmuştur. Karşılık bulamadığı aşkını unutmak için başka kadınlarla avunmayı denediyse de Beatrice, Dante'de bir saplantı haline geldi ve bütün hayatı boyunca ona taptı. Onun dünya edebiyatına en büyük katkısı olan ''İlahi Komedya''sında günahlardan arınma dağına çıkarak cehenneme yaptığı yolculuk anlatılır. Daha sonra Dante, Beatrice'yi bulduğu 'Dünya Cennetine' çıkar ve hiçbir kadına verilmeyen ünü Beatrice'e kazandirmaya çalışır. Fakat bu rastlantı, hayatının gerçek amacına doğru yaptığı yolculuğun ilk adımıdır. Beatrice'in öncülüğünde, o çağın dinsel inançlarına göre bir çok katları olduğuna inanılan cenneti dolaşmıştır. Burada bir an için XIV. yüzyılın din bilgisinin amacı olan bütün sırların kutsal bilimine erişmiştir.

Beatrice'nin Simon de Bardi ile evlenmesi ve daha sonra 1290'da erken ölümü, Dante için bir yıkım oldu. Sevgilisinin ölümüne yakınmalarını 'Şölen' adlı eserinde dile getirir.

Dante siyasal alandaki ilk tecrübesini savaşta edindi. ''Guelph'' ve ''Ghibelline'' partilerinin çatıştığı Campaldino Savaşında asker olarak görev yaptıktan sonra, eczacılar loncasına girdi. O sırada Papa, yüz şovalyeyle kişisel düşmanı Colonna ailesiyle dövüşmelerini emretti, Dante bu emre karşı çıkıp başarı gösterince, loncanın başkanlığına getirildi. Fakat başarısı üzücü olayların başlangıcı oldu ve iç savaş yeniden başladı. Savaşın sorumlusu tutularak sürgüne gönderildi. Dante 1302 yılından ölümüne kadar sürgün hayatı yaşadı ve gittiği yerlerde kendi gibi sürgün edilen arkadaşlarını aradı. Aşağılayıcı bir biçimde bir kaç kez kendisine bağışlanma teklif edildiyse de gururu buna razı olmayan Dante tamamen özgür olmadıkça Floransa'ya dönmeyeceğini bildirmişti.

Siyasal alanda başarı gösteremeyen şair, Lombardy, Tuscany ve Romagna şehir devletlerini gezdi, Paris'e hatta Oxford'a kadar uzanarak değişik kişilerin koruyuculuğuna girdi. İlk sığındığı kişi Verona Lordu oldu ve oğlu Can Grande della Scala'ya ''Cennet''i ithaf etti. Daha sonra Venedik Dükası yanında elçilikle görevlendirilen Dante bu görevde de başarılı olamayınca tekrar Ravenna'ya döndü. Ölümüne kadar bu şehirde yaşadı ve 1321 yılında da gözlerini hayata kapadı. St. Francis Kilisesine gömüldü. Gösterişli olmaktan uzak küçük mezarı sonradan Franciscan papazlarının değerli ve kutsal kalıntılarından biri sayıldı.

Dante, ölümünden sonra da rahat bırakılmamış, '' De Monarchia''(Monarşi) adlı eseri din adamlarının öfkesini üzerine çekmişti. Ulusların birleşmesi fikrinin ilk ortaya atıldığı De Monarchia'da , en iyi devletin uluslararası bir başkan tarafından yönetilen bir hükümeti olduğunu ve evrensel bir papanında dinin başı olması gerektiğini ortaya koyar. Bu kitap Kilisenin ileri gelenleri tarafından iyi karşılanmadı çünkü sözü edilen başkan, dünya işlerini kiliseden bağımsız olarak yönetecek, ancak gerek duyulursa papaya başvurulacaktı. Bu yüzden Dante'nin De Monarchia'sı yasak kitaplar listesine girdi ve Kardinal de Polget'in emri ile kitabın tüm koplyaları halkın önünde yakıldı.

Dante ününü, Ortaçağda düşünülmesi bile zor olan şeyleri dile getirdiği kitabı ''İlahi Komedya''sına borçludur. ''İlahi'' sözcüğü sonradan eklenmiş olup ''Komedya'' kelimesi ise bugünkü kullanımıyla değil, sonu mutlu biten anlamına gelir. Virgil önderliğinde Cehennem, Cennet ve günahlardan arınma bölgesini dolaşan Dante, bu ünlü eserinde döneminin kültürü üzerine adeta ansiklopedik bilgi vermektedir.

Johann Wolfgang Von Goethe Biyografisi :

Johann Wolfgang von Goethe, 28 Ağustos 1749′da Frankfurt’da doğdu. Varlıklı bir aileden geliyor. Küçük yaşta Fransızca, Latince ve Eski Yunanca öğrendi, güzel sanatlar ve tiyatroyu tanıdı. 1765′de hukuk eğitimine başladı ancak hastalanıp evine döndü. Din ve mistisizmle tanışması bu dönemdedir. İyileşince, hukuk eğitimini Strasbourg’da tamamladı. Dil üzerine araştırmalar yapan Herder’le dostluk kurdu. 1775′de Weimar Dükü tarafından elçilik danışmanlığına atandı ve 1782′de ‘von’ unvanını aldı. 1786′da Roma’ya giderek güzel sanatlar alanında incelemeler yaptı. Sicilya’da botanikle ilgilendi. Almanya’ya dönüşünden sonra evlendi. Bu sıralarda Jena kentinde ikamet ediyordu ve Schiller’le de burada tanıştı. Yaklaşık on yıl süren dostlukları sırasında, iki yazar olumlu anlamda birbirini her yönden etkilediler. Siyasi karışıklar ve toplumsal patlamalara, 1805′de Schiller’in ölümü de eklenince çok sarsılan Goethe, Jena’dan ayrıldı. Yaşı da hayli ilerlemişti, köşesine çekildi; yazdı, durmadan yazdı ve hayatının en üretken dönemini geçirdi. 22 Mart 1832′de Weimar’da öldü.

Henri Beyle Stendhal Biyografisi :

Marie-Henri Beyle, Grenoble'da 23 Ocak 1783 tarihinde burjuva bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası avukat Cherubin Beyle, annesi Hanriette Gagnon'dur. Çok sevdiği annesi 1790 yılında, Stendhal henüz yedi yaşındayken öldü. Stendhal, disiplinli ve muhafazakar kimseler olan teyzesinin babasının etkisi altında büyüdü.

1796'da Grenoble'da bir okula girdiyse de, 30 Ekim 1799'da askeri okulun giriş sınavına katılmak için Paris'teki, kuzeninin de çalışıyor olduğu Savaş Bakanlığı'na gitti. Ertesi yıl ağır süvari birliğinde teğmen olarak İtalya'ya gitti. Bu seyahati sırasında Dimenico Cimarosa ve Gioachino Rossini'nin müziğini ve Vittorio Alfieri'nin eserlerini tanıması için bir fırsat oldu.

1801'de ise Napolyon Bonapart'ın ordusunda görev alarak İtalya seferine çıktı. Bu sefer sırasında bir komutanın asistanı olarak Brescia'da üç ay kaldı ve bu sırada soylu ailelerin evlerinde bulundu; ki bu sürenin onun hayatında ne kadar önemli bir yer tuttuğu, sonradan yayınlanan günlüklerinden anlaşılmaktadır. Yine bu zamanlarda yerel dergilerin yazarlarıyla tanışıp Romantik edebiyatı öğrendi.

1802'de bu bölgeden ayrılarak Almanya, Avusturya ve Rusya'da bazı askeri görevlerde bulundu, ama asla savaşa katılmadı. Aynı yıl, hayatı boyunca aşık olduğu onlarca kadından ilki olan Madame Rebuffel'in peşinden Marsilya'ya gitti. Orada ticarete atıldıysa da başarısız oldu. Bu ve bunu takip eden olayların ve yılların, Kırmızı ve Siyah romanının baş karakteri Julien Sorel'in karakterinin detaylarının çizilmesine büyük katkı sağladığı düşünülmektedir.

1812'de Napolyon ile birlikte Rus seferine katıldı ve Moskova'nın baştan sonra yanışına şahit oldu. Napolyon'un büyük ordusundan sağ kalmayı başaran az sayıdaki askerden olan Stendhal, notlarının önemli bir kısmını, ordu Rusya'dan geri çekilirken kaybetti. Ayrıca o zamana kadar yüzlerce takma isim kullanan yazar, Stendhal ismini bu sıralarda seçmiştir.

1814'te Napolyon'un düşüşünden sonra Milano'ya yerleşmiş ve burada da Angéla Pietragrua'ya aşık olmuştur. Ertesi yıl Parma'yı ziyaret etmiş ve bu seyahati, üçüncü romanı olan Parma Manastırı'na ilham kaynağı olmuştur. 1817'de ise İtalya'daki izlenimlerini anlatan ve İtalya'ya olan hayranlığının simgesine dönüşen Roma, Napoli ve Floransa kitabını yazmıştır.

1818'de Napolyon'un Hayatı'nı yazmaya başlamıştır. Bu sırada da mutsuz bir aşk yaşayacağı Mathilde Dembowski ile tanışmıştır. 1821'de ise yasadışı bir İtalyan örgütüne üye olduğu suçlamasıyla Milano'dan uzaklaştırılmıştır. Stendhal bunun üzerine Batı Avrupa'yı dolaşmaya başlamıştır. Bu yolculuklar sırasındaki tecrübeleri, düşünceleri ve hisler, sonradan yazacağı romanların ana şeklini oluşturmuştur.

1827'de ilk roman Armance'ı, üç yıl sonra da Kırmızı ve Siyah'ı yazmıştır. 1831'de ise Trieste'ye giderek bir süre konsolosluk yapmıştır.

1839'da Parma Manastırı'nı yazmayı bitirdikten sonra, gençliğinde yaptığı İtalya seyahatlerinden birinde kaptığı frengi hastalığı etkilerini göstermeye başlamıştır. 1841'de geçici bir felce uğramış, daha sonradan da birçok benzer sıkıntılar yaşamıştır. Ve Paris sokaklarında yürürken bayılıp kaldırım kenarına yığılmasından birkaç saat sonra, 1842 yılının 22 Mart'ı 23 Mart'a bağlayan gecesinde vefat etmiştir. Mezarı Montmarte Mezarlığı'ndadır.

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin Biyografisi :

Rus tarihinin en ünlü şairi, yazarı, yeni Rus edebiyatı ve edebiyat dilinin kurucusu. 6 Haziran 1799'da Moskova'da doğdu. Çocukluk yılları Moskova'da ve babasının çiftliği olan Moskova civarındaki Zaharovo köyünde geçti. Mükemmel ev eğitimi gören Puşkin 1811'de Çar Köyü Lisesi'nde okudu ve orada ilk defa şair olduğunun farkına vardı. 1817'de liseyi bitirdikten sonra Dışişleri Bakanlığı'nda bir göreve atandı. Bu yıllarda kaleme aldığı ilk toplumcu şiirler ("Özgürlük", "Çaadaev'e", "Arakçeev İçin") basılmadığı halde, kopyaları elden ele dolaşmaya başladı. 1820'de isyankâr şiirleri dolayısıyla önce Kafkasya'ya, sonra Moldova'ya sürüldü. Sürgündeki üç yıl içinde Kafkasya Esiri, Bahçesaray Fıskiyesi poemalarını, Mahpus, Kara Şal gibi şiirlerini, Yevgeniy Onegin şiir-romanının ilk bölümlerini yazdı. Eylül 1826'da Çar I. Nikolay, Puşkin'i Moskova'ya çağırdı ve onun sansürcüsü olacağını ilan etti. Bu durum polis takibine yol açtı, Çar'ın okumadığı hiçbir yapıtını yayınlayamadı, Boris Godunov adlı tragedyasının sahnelenmesi yasaklandı. 18 Şubat 1831'de sosyete güzeli Natalya Gonçarova'yla evlendi. Arşivdeki çalışmaları sayesinde Pugaçov Tarihi, Yüzbaşının Kızı düzyazıları ile Bakır Atlı poemasını yazdı. 1836 yılı kışında şairi kıskananların alçakça iftiraları yüzünden düelloya mecbur kaldı, Petersburg'daki düelloda ağır yaralandı ve iki gün sonra, 29 Ocak 1837'de öldü. Halkın yürüyüşünden korkan Çar, şairin naaşının Petersburg'dan gizlice çıkarılması emrini verdi ve cenazesi aile çiftliğinin bulunduğu köyün yakınlarındaki bir manastırda toprağa verildi. Puşkin'in üstadı Jukovskiy, onun ölümünden sonra, "Rus şiirinin güneşi battı" demişti.

Nikolay Vasilyeviç Gogol Biyografisi :

Nikolay Vasilyeviç Gogol  (31 Mart, 1809 - 4 Mart, 1852) gerçekçi Rus roman ve oyun yazarı. En çok tanınan eseri Ölü Canlar'dır.

Gogol orta halli toprak sahibi bir ailenin çocuğu olarak Ukrayna’da Soroçinski Köyü’nde dünyaya gelir. Gogol’un çocukluğu köy hayatı ile ve yoğun Kazak kültürü etkisinde geçer. Bu hayatın etkisi ileride yazacağı eserlere de yansıyacaktır.

Gogol, gençlik yıllarında şiir ve edebiyata ilgi duyar. 1828'de Petersburg’a gider. Orada memur olmayı ve bir şekilde geçinmeyi umar ancak işler umduğu gibi gitmez. Gogol, Petersburg’dan Almanya’ya gider ancak orada da parası bitene kadar kalabilir. Tekrar Petersburg’a dönüp iş arayan Gogol bu sefer çok düşük bir maaşla da olsa devlet memuru olarak çalışmaya başlar. Bu görevden de bir sene sonra ayrılır.

Gogol, 1836'da Pişik Pişkin'in çıkardığı Sovremennik adlı dergide, yergili öykülerinin en neşelilerinden biri olan Araba’e eğlenceli ve iğneleyici bir üslûpla yazılmış gerçeküstücü öyküsü Burun’u yayınlar.

Yazar, yazı sanatında büyük ölçüde Puşkin'in etkisi altındadır. Öyle ki, onun eleştirileri ve telkinleri olmadan yazamayacağını düşünür. Yazarın Puşkin’le olan arkadaşlığı, onu aldığı acımasız eleştirilerden de koruyan en büyük güçtür.

Gogol’un ilk ciddi ve dikkat çeken eserleri Ukrayna hayatı ile, halk deyişleri ile süslü halk hikâyeleridir.

Gogol 1831 – 1832 yıllarında yazdığı bu hikâyeleri, Dilanka Yakınlarındaki Çiftlikte Akşam Toplantıları adlı kitapta toplar. Bu öyküler Rus edebiyat dünyasında Gogol’un bir anda parlamasına yol açar. 1835 yılında Mirgorod ve Arabeski adlı eserlerini de yayımladı. Bu kitaplarında da halk hikâyeleri, özellikle Kazak geçmişi işlenmiştir.

Hikâyelerinde günlük hayatı ve bayağı kişilikleri zaman zaman mizahi zaman zaman öfkeye varan bir şekilde yeriyordu.

Eski Zaman Beyleri, Arabeski bu yergi kitaplarının ilkleridir. Arabeski kitabındaki hikâyelerinden biri olan Bir Delinin Hatıra Defteri bir memurun rutin hayatını ve işi yüzünden nasıl sıkıldığını anlatır. Hikayenin sonunda memur akıl hastanesine yatırılır. Portre adlı eseri ise dünyanın kötülüklerden kurtulamayacağı vugusu ile sonlanır.

Büyük komedisi Müfettiş adlı eseri ile bürokrasiyi alay derecesinde yeren Gogol, eserinin sahnelenmesi ile tüm şimşekleri üzerine çeker. Tepkiler yüzünden Rusya’dan ayrılmak zorunda kalır. Roma’da Puşkin’in tavsiyesi ile en büyük eseri olan Ölü Canlar’ı yazarken Puşkin’in öldüğü haberini alır. Bu haber onun için “Rusya’dan gelebilecek en kötü haber”dir. O zamana kadar Puşkin’i düşünmeden dikkate almadan hiçbir şey yazmayan Gogol için bu haber gerçekten bir yıkım olmuştur. Puşkin’in ölümünün yıkıcı etkisine karşın 1842 yılında iki önemli eseri olan Ölü Canlar’ın 1. cildi ve uzun hikâyesi Palto’yu bitirir ve yayınlar. Ölü Canlar dönemin Rusya’sının çürümüşlüğünü gerçekçi bir biçimde gözler önüne sererken Palto’da sıradan insanların yaşadıkları acılar, maaruz kaldıkları haksızlıklar, ve yaşadıkları yoksulluk tüm gerçeklikleriyle, okuyucuyu sarsacak bir ustalıkla gözler önüne serilmektedir. Bu eser de dönemin en büyük eserlerinden biri olarak nitelendirilecektir. Rus edebiyatına sıradan insanların gerçekçi bir girişi olarak da nitelendirilebilir Palto. Öyle ki Dostoyevski hikâyeye hitaben “Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık.” diyecektir. Ancak öykü yayınlaması ile soylu kesimin tepkisini tekrar Gogol üzerine çeker. Dönem aydınlar üzerinde büyük baskıların uygulandığı karanlık I.Nikola dönemidir. Gogol düzen savunucuları tarafından Rus insanını aşağılamakla onun kötü yönlerini göstermekle, halkına ihanetle suçlanır. Ancak onun yapmak istediği halkını aşağılamak değil onu bu hale sokan yozlaşmış düzeni tüm gerçekliği ile gözler önüne sermektir. Maruz kaldığı bu suçlamalar yazarın ruhsal sağlığına da ciddi zararlar vermiştir.

Puşkin’in ölümünden sonra Gogol’un popülaritesi daha da da artar. Bu ilgi Gogol’da bir öncülük hissi yaratır ve kendine toplumu değiştirmek, insanlara yol göstermek gibi misyonlar edinir. Bu dönemde eski yaratıcılığını kaybettiği söylenebilir. Dine karşı ilgisi artar ve daha önce eleştirdiği kiliseyi dahi övmeye başlar. Bu davranış hayranlarının tepkisini çeker ancak o bu tepkilere dinsel yorumlar katar ve Tanrı’nın gönlünü almak için ona daha da yakınlaşır. 1848’de kutsal toprakları ziyaret etmek için Filistin'e gider. Moskova’ya geri dönen Gogol, orada Matvey Konstantinovski adlı gerici bir rahibin etkisi ile 1852 yılında Ölü Canlar romanının ikinci bölümünün el yazmalarını yakarak imha eder. Bu davranışından 10 gün sonra 43 yaşında Moskova’da ölür.

Gogol'ün tamamlayamadığı sadece taslaklarını kaleme aldığı Dördüncü Dereceden St. Vladimir Nişanı adlı oyunu ölümünden sonra Sasa Preis tamamlanmıştır.

Maksim Gorki Biyografisi :

Aleksey Maksimoviç Peşkov, (Rusça: Алексей Максимович Пешков, daha çok bilinen adı ile Maksim Gorki (Максим Горький)), (d. 28 Mart 1868 – ö. 18 Haziran 1936). Sovyet/Rus yazar, 1 Mayıs marşı'nın söz yazarı, sosyalist gerçekçi yazımın öncüsü politik eylemci.

Gorki, nakliyecilik yapan babasını 5 yaşındayken kaybeder ve annesi yeniden evlenince doğum yeri olan Novgorod'a döner. 11 yaşında tamamen öksüz kalır, anneannesi ve büyük babası tarafından Astrahan'da büyütülür. Masalları ile büyüdüğü anneannesinin üzerinde büyük etkisi vardır. Gorki yalnızca birkaç ay okula gidebilir. 8 yaşında çalışmaya başlar, bu sayede Rus işçi sınıfının yaşamını yakından tanır. Bir gemide bulaşıkçılık yaparken okuma merakı sarar. İlk gençlik yıllarını Kazan'da geçiren Gorki, Aralık 1887’de intihar girişiminde bulunur. Sonraki 5 yıl boyunca değişik işlerde çalışarak, daha sonra yazılarında kullanacağı pek çok izlenimi edindiği büyük Rusya turuna çıkar. Gorki'nin daha sonra eserlerinde görülen güçlü betimlemeler ne kadar keskin bir gözlemci olduğunu gösterecektir.

1892 yılında Tiflis’de, Kafkasya Gazetesi'nde çalışmaya başladı. Yoksullukla ve acıyla dolu bir hayat sürdüğü için Rusça’da acı anlamına gelen Gorki takma adını kullanmaya başladı. 1895'te St. Petersburg'da yayınlanan bir dergide çıkan Çelkaş adlı öyküsü ile ünlendi. Ardından Yirmi Altı Erkek ve Bir Kız öyküsü yayınlandı.

Ünü hızla yayıldı. Bu öyküler kadar başarılı olmayan bir dizi roman ve öykü daha yazdı. Gorki’nin 1898 yılında yayınlanan ilk kitabı Hikâye Denemeleri (Очерки и рассказы) çok beğenilir ve yazarlık kariyerinin başlangıcı sayılır. İlk romanı Foma 1899'da basıldı. Bu dönemde sağlam bir olay örgüsü kuramaması ve yaşamın anlamı üzerine uzun felsefik tartışmalara girmesi romanlarının başarısını düşürür. 1906'da yazdığı ve Rus Devrimi'ne adadığı Ana en başarılı romanıdır. 1899-1906 arasında St. Petersburg'da yaşar. Gorki, Çar rejimine açıkça karşı çıkmış ve bu yüzden birçok kez tutuklanmıştır. Çarlık tarafından kontrol ve baskılara maruz kalmıştır. 1901'de Fırtına Kuşunun Türküsü isimli kısa şiiri yüzünden tutuklandı. Kısa sürede serbest kaldı, Kırım'a gitti.

Gorki birçok devrimci ile tanıştı. Lenin’le tanıştığı 1902 yılından itibaren aralarında yakın bir arkadaşlık oluşmuştur.

1902 yılında Rusya Edebiyat Akedemisi'ne seçilir. Ancak Çar II. Nikolas buna izin vermez. Anton Çehov ve Vladimir Korolenko bu tavrı protesto eder ve Akademiden ayrılır.

Başarısız olan 1905 Rus Devrimi sırasında Peter ve Paul Kalesi'nde kısa bir süre daha hapis kalır. Gorki Güneşin Çocukları adlı oyununu yazar.

Oğlunun Mayıs 1935’deki ani ölümünü takiben Gorki de, 1936 yılında Haziran ayında öldü. Her ikisinin de ölümü şüphe altındadır. Zehirlendikleri iddia edilmiş, ama bu iddia hiç bir zaman ispatlanamamıştır. Gorki’nin cenaze töreninde tabutu taşıyanlar arasında Stalin ve Molotov da yer alacaklardır.

1938’de Buharin’in mahkemesinde Gorki’nin NKVD başkanı Yagoda tarafından öldürüldüğü itiraf edilmiştir.

Lev Nikolayeviç Tolstoy Biyografisi :

Zengin bir ailenin çocuğu olarak Yasnaya-Polyana'da doğdu. Çok küçük yaşlarında önce annesini, sonra babasını kaybetti, yakınlarının elinde büyüdü. Çocukluğundan beri gerçekleri incelemeye karşı büyük bir ilgisi vardı. Öğrenimini tamamlamak için Moskova'ya gitti. Çalışkan zeki bir öğrenci olarak başarı ve sevgi kazandı. Fransızcasını ilerletmiş, Voltaire'i ve J. J. Rousseau'yu okumuş, bu iki yazarın kuvvetli etkisinde kalmıştı. Yasnaya-Polyana'ya döndü, yoksul köylüler arasına katıldı. İlk eseri olan "Çocukluk"u bu sıralarda yazdı.

Bir süre sonra orduya girdi; Kafkasya'ya gitti. Kafkas halkının yoksulluk dolu yaşayışlarını ele aldığı izlenimlerle ilk gerçekçi hikâyelerini yazdı. 1854'te Kırım savaşı'na subay olarak katıldı. Sonra askerlikten ayrılıp Petersburg'a gitti. Bir kısım eserlerini oldukça sakin geçirdiği o yıllarda yazdı. Gene de içinde, aradığını bulamayan bir ruh çalkalanıyordu. Batı Avrupa ülkelerinde uzun bir gezintiye çıktı. Almanya, Fransa, İsviçre'de dolaştı. Yurduna dönüşünde gene Yasnaya-Polyana'ya yerleşti. Asalet ünvanlarından, lüksten sıkılıyordu. Köyünde bir okul kurdu. Bu okul, öğrenim, eğitim bakımından yepyeni bir kurumdu. Huzura kavuştuğuna kanaat getirdikten sonra, 1862'de evlendi.

Tolstoy evlendiğinde karısı Sophie Behrs 16 yaşında idi. Bu evlilik onun düzenli bir hayat özlemini giderecekti. Karısına; önceki yaşamı, özelliklede yanlarında çalışan kadın kölelerle olan cinsel ilişkileri anlattığı günlüklerini evlendikleri gün okuması için vermiş ve önceki hayatındaki yaptığı yanlışları öğrenmesini istemiştir. Fakat cinselliğe düşkünlüğü evlilikleri boyunca sürdü. Bu evlilkten 12 çocukları oldu; bu çocuklardan 5'i öldü. Eserlerinden en kuvvetli olan iki romanı "Savaş ve Barış" ile "Anna Karenina'yı", bu sıralarda yazdı. Karısı, eserlerini yazmasında en büyük yardımcısıydı. Hatta "Savaş ve Barış"ı 12 kez düzeltmelerini yapıp yazmıştır. Aradan bir süre geçince yeniden, bu sefer eskilerden daha şiddetli bir moral çöküntüsüne uğradı. Geniş halk yığınlarının, özelikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Kaba saba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı bıkıp usanmadan yazmasıydı. "Kroyçer Sonat", "Efendi ile Uşak", "Karanlıkların Gücü", "İman nedir", "İnciler", "Kilise ve Devlet", "İtiraflarım" hep bu yılların ürünleridir.

Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine değinen Tolstoy'un dünya ölçüsünde bir sanat ve fikir değeri vardır. Kendi ülkesinin toplumsal siyasal çalkantılarını, halkının yaradılışını, yaşayışını gerçekten büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden olduğu kadar, bir filozof bir eğitimci olarak da ün kazanmıştı. Yukarıda sayılanların dışında "Diriliş", "Gençliğim", "Çocukluk", "Hacı Murat", "Ayaklanış", "Sergi Baba", "Tanrı Bizim İçimizdedir", "Kazaklar", "Tesadüf", "İki Süvari" gibi eserleri vardır.

82 yaşında vefat eden Tolstoy birçok kez büyük sıkıntılar yaşamıştır. Marksizm'den etkilenerek kendisinde oluşturduğu mülkiyet konusundaki radikal fikirleri nedeniyle bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Bu sebeple ailesiyle arası açıldı. Hristiyan anaşizminin geliştirmeye çalıştığı kitabı "tanrının egemenliği içimizdedir" kitabıyla yeni bir hristiyanlık akımı tanımlaması ortodoks kilisesi tarafından aforoz edilmesine sebep oldu. Tolstoy, ömrünün son yıllarını büsbütün derbeder bir şekilde geçirdikten sonra, bir küskünlük sonucunda, evini bırakıp yollara düştü. Astapovo tren istasyonunda ölü olarak bulundu. Ölümüne zatürrenin sebep olduğu bilinmektedir. Hayatı boyunca yaşamın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalıştı. Eserlerinde bunu eksiksiz olarak yansıtmayı hedef edinmiş en büyük rus yazarlarından birisi olarak edebiyat ve dünya tarihindeki yerini aldı.

Fyodor Mihayloviç Dostoyeski Biyografisi :

(d: 11 Kasım 1821, Jülyen: 30 Ekim, Moskova - ö: 9 Şubat 1881, Jülyen: 28 Ocak, Sankt Petersburg), Rus roman yazarıdır. Çocukluğu sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçiren Dostoyevski, annesinin ölümünden sonra Petersburg'taki Mühendis Okulu'na girdi. Babasının ölüm haberini burada aldı. Okulu başarıyla bitirdikten sonra İstihkâm Müdürlüğü'ne girdi. Bir yıl sonra istifa ederek buradan ayrıldı.Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski'nin ilk kitabı İnsancıklar, 1846 yılında yayımlandı. Bu eserinin ardından yazdığı kitaplarla beklediği başarıya ulaşamayan Dostoyevski'nin umudu kırıldı ve politikayla ilgilenmeye başladı.

1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. On ay hapisanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, dört yıl da adî hapse dönüştürüldü. Cezasını çekmesi için Sibirya'da bulunan Omsk Cezaevi'ne gönderildi. Burada geçirdiği dört yılın ardından er rütbesi ile hizmete verildi. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında Maria Dmitrievna Isayeva ile evlendi. Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg'a yerleşti.

Petersburg'a döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı eserleri yazdı. Kardeşiyle birlikte iki dergi çıkardı. 1862'de arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemde Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868), Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler (1872) gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteriyle evlendi. Yeniden borçlandı ve kumaranelerde gezmeye başladı. Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı (1875), Bir Yazarın Günlüğü (1876) ve Karamazov Kardeşler (1879) adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı. Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için 31 Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasından yürüdü.Dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski'nin eserleri birçok 20. yüzyıl düşünürünün fikirlerini derinden etkiledi.

Honore De Balzac Biyografisi :

Asıl adı Honore Balssa'dır. Ancak ismini Balzac olarak değiştirmiş ve soyluluk ifade eden De’ öntakısını eklemiştir. Köy kökenli bir ailenin çocuğudur. Babası tüccardır. 6 yıl Vendome'da College des Oratoriens'te öğrenim gördü. Napolyon'un devrilmesinden sonra ailesi Paris'e taşındı. Burada 2 yıl daha okula gitti. 3 yıl bir avukatın yanında çalıştı. Ama küçük yaşlardan beri edebiyata gösterdiği eğilim ağır bastı. Trajedi türünü denediği 1819'da yazılmış "Cromwell" başarı kazanamayınca romana yöneldi. Para kazanmak için tarihsel, mizahi ve gotik romanlar yazdı. Bunları değişik adlarla yazdı. Basımcılık, yayıncılık, hatta dökümcülük yaptı. Başarılı olamayınca tekrar edebiyata döndü. Edebiyat hayatında çok başarılı eserler sundu. Birçok ülkede sayılan romanları ve kitapları çok büyük ilgi gördü ve tepkileri üstüne topladı. Edebiyatta başarılı olan Balzac hayatının sonuna kadar edebiyatla uğraştı.

Adam Fawer Biyografisi :

Adam Fawer (d. New York, 1970), Amerikalı roman yazarı.

İlk romanı Olasılıksız, onsekiz dile çevrilmiş ve en iyi ilk roman dalında 2006 International Thriller Writers Ödülünü kazanmıştır. 2008 Nisan ayında da ikinci kitabı olan Empati çıkmıştır. Empati, 2008 yılında Almanca, Japonca ve Türkçe yayımlanmıştır.

Fawer, Pennsylvania Üniversitesi'nde lisans ve lisansüstü derecelerini tamamlamıştır. Stanford Graduate School of Business'da MBA'ini yapmıştır. Kariyeri esnasında Fawer; Sony Music, J.P. Morgan ve son olarak da About.com gibi türlü şirketler için çalışmıştır.

Fawer, hayat arkadaşı ve oğullarıyla New York'ta yaşamaktadır.

Zülfü Livaneli Biyografisi :

Zülfü Livaneli, (d. 20 Haziran 1946, Ilgın), Türk özgün müzik sanatçısı, senarist, politikacı, yazar ve yönetmen.

Tam adı Ömer Zülfü Livanelioğlu’dur. Ankara Cumhuriyet Lisesi mezunudur. Daha sonraki tarihlerde ABD Fairfax Konservatuarı'nı bitirmiştir. Zülfü Livanelioğlu bağlama çalmayı teyzesi Nazmiye (Türeli) Yücel'in eşi olan eniştesi Turhan Yücel'den Ilgın'da yaşadığı yıllarda ve yaz tatillerinde öğrendiğinde, eniştesi Turhan bey'in hayatını değiştirecek bir sermayeyi kendisine hediye ettiğinden haberi yoktu.

Zülfü Livaneli, müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı ve eserleri Joan Baez, Maria Farandouri, Maria del Mar Bonet, Leman Sam gibi onlarca yerli ve yabancı sanatçı tarafından yorumlandı. Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye’nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300'e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.

Türkiye'den ansızın ayrılarak İsveç'e sürgün yıllarında bulaşıkçıklık dahil muhtelif işlerde çalışan Livaneli'nin en büyük arzusu bir gün Türkan Şoray ile tanışabilmek ve o zaman Türkiye'de suçlanan kişilerin uğrak yeri haline gelen İsveç'te bulunan ünlü yazar, gazeteci veya şairlerle karşılaşabilmekti.

Bugüne kadar dört uzun metrajlı film yönetti: "Yer Demir Gök Bakır", "Sis", "Şahmaran" ve "Veda". Valencia Film Festivali'nde "Altın Palmiye" ve 1989'da Montpelier Film Festivali'nde "Altın Antigone" ödülüne layık görüldü. "Sis", "En iyi Avrupa Film Ödülü"ne aday gösterildi. Sanatçının filmleri Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İsviçre, ve Japonya'da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi birçok televizyon şirketine satıldı.

Ekim 1986'da Cengiz Aytmatov'un daveti üzerine Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller ve diğer ünlü sanatçı ve düşünürlerin katıldığı Kırgızistan ve daha sonra Wengen, Granada ve Mexico City'de toplanan Issyk - Kul Forumu'nda yer aldı.

Livaneli, Elia Kazan, Jack Lang, Vanessa Redgrave, Arthur Miller, Mikhail Gorbaçov gibi ünlü kişilerle birlikte dünya kültürünün ilerlemesi ve dünya sanatlarının gelişmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarda bulundu.

1996 yılında Paris’te merkezi bulunan UNESCO (Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu) tarafından büyükelçilik verilen sanatçı Livaneli, 1978 yılında yaptığı "Nazım Türküsü" adlı albümde Nazım Hikmet'in şiirlerinden bestelediği şarkıları bir araya getirdi.

"Arafatta bir çocuk","Geçmişten Geleceğe Türküler", "Sis", "Orta Zekalılar Cenneti", "Diktatör ile Palyaço", "Sosyalizm öldü mü", "Engereğin Gözündeki Kamaşma" ve "Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm" ve "Mutluluk" ve Leyla'nın Evi,Sevdalim Hayat, Son Ada ve Sanat Uzun,Hayat Kisa,Serenad kitaplarının yazarı olan Livaneli, hâlen Vatan Gazetesi'nde köşe yazarlığına devam etmektedir. Sanatçı uluslararası kültür çevrelerinde tanınmakta ve saygı görmektedir.

Ömer Zülfü Livaneli Ülker Hanım'la evlidir ve bir kızı vardır. Kızı Aylin Livaneli eğitimi ve yaptığı pek çok işten sonra müzik ile ilgilenmiş. 5 albüme imza atmıştır. Müziğe ara veren Aylin Livaneli şuan yurt dışında ekonomi üzerine eğitim almaktadır.Yayınlanmış 3 kitabı bulunmaktadır. Livaneli vejeteryandir.

19 Mayıs 1997 tarihinde, Ankara Hipodrom meydanında verdiği konsere 500.000 kişinin katılmasıyla Türkiye'nin en büyük konserini gerçekleştirme ünvanını kazanmıştır.

Nermin Bezmen Biyografisi :

Antalya'da doğan Bezmen; babasının görevi nedeniyle, Türkiye'nin çeşitli illerinde büyüdü. Maçka İlkokulu'nda okuduktan sonra, Atatürk Kız Lisesi'ne gitti. Son sınıfta Amerika'dan burs kazandı. Amerika dönüşü, İstanbul Üniversitesi Sultanahmet Sevk ve İdarecilik Yüksek Okulu'na gitti. Mezun oldu (1974). Hayatının dönüm noktası olduğunu söylediği olay, (üniversite birinci sınıfta) sonradan eşi olan Pamir Bezmen'in yanında çalışmasıyla başladı. 1975 yılında Pamir Bezmen'le evlendi. İki çocuğu oldu. Şiir, resim ve Türk süsleme sanatları ile ilgilendi. Süheyl Ünver'den; Türk süsleme sanatları dersi aldı.

26 Temmuz 2011 Salı

Canan Tan Biyografisi :

Canan Tan Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunudur.
Kendisi değişik edebiyat türlerindeki yarışmalarda birçok derece ve ödül aldı.
-Kelebek (Hürriyet) Gazetesi’nin Senaryo Yarışması’nda Birincilik Ödülü /1979 (Oğlum adlı eser, fotoroman olarak çekildi.)
- 1.Ulusal Nasrettin Hoca Gülmece Öykü Yarışması’nda 1. Mansiyon /1988
- İnkılâp Kitabevi’nin Aziz Nesin Gülmece Öykü Yarışması’nda basılmaya değer görülen İster Mor, İster Mavi adlı kitabıyla, Türkiye’de mizah öyküleri kitabı olan ilk kadın yazar unvanı /1996
- BU Yayınevi’nin Çocuk Öyküleri Yarışması’nda 1. Mansiyon / 1997
- Rıfat Ilgaz Gülmece Öykü Yarışması’nda Birincilik Ödülü, Sol Ayağımın Başparmağı /1997
- İzmir Büyükşehir Belediyesi Çocuk Romanları Ödülü, Sokaklardan Bir Ali /1997

- İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce verilen Cumhuriyetin 75. Yılı Çocuk Öyküleri Ödülü /1998
- 10. Orhon Murat Arıburnu Ödülleri’nde, uzun metrajlı film öyküsü dalında Birincilik Ödülü /1999
Yeni Asır (İzmir) Gazetesi’nde köşe yazarlığı yaptı.
Milliyet Pazar’da, güncel olayları esprili bir dille yorumlayan yazıları yayımlandı.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Melih Cevdet Anday Biyografisi :

Melih Cevdet Anday (13 Mart 1915, İstanbul – 28 Kasım 2002, İstanbul), şair, tiyatro oyunu, roman, deneme, makale yazarı.

Lise arkadaşları Orhan Veli ve Oktay Rifat'la birlikte ortaya çıkardıkları Garip Akımı ile Türk şiirindeki yenilenmeyi başlatmıştır. Kolları Bağlı Odysseus ile kendine özgü felsefi şiir akımını başlatmış, Garip Akımı`ndan ayrılmıştır. UNESCO'nun Courrier dergisi, 1971 yılında onu Cervantes, Dante, Tolstoy, Unamuno, Seferis ve Kawabata düzeyinde bir edebiyat adamı olarak gördüğünü açıklamıştır.

İstanbul'da doğan Melih Cevdet Anday'ın çocukluğu Kadıköy Bahariye'de geçti. Ortaokula kadar İstanbul'da eğitim gördü. Liseyi ise Ankara'da, Gazi Lisesi'nde tamamladı. Lisede okuduğu sırada, Orhan Veli ve Oktay Rifat ile tanıştı.

Liseyi bitirdikten sonra bir süre Hukuk Fakültesi'ne devam etti. Daha sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ne kaydoldu. Ancak Devlet Demiryolları'nda memur olarak çalıştığı için öğrenimine devam edemedi. Çalıştığı kuruluş tarafından sosyoloji öğrenimi görmek için Belçika'ya gönderildi.

Ukde isimli şiiri 1936'da Varlık Dergisi'nde yayımlandı. Bunun ardından şiirleri Ses, Yaprak, Yeditepe, Papirüs, Yeni Ufuklar, Yeni Dergi, Soyut, Ataç, Dönem, Yön gibi dergilerde yayınlandı. Orhan Veli ve Oktay Rifat ile birlikte 1941 yılında Garip isimli şiir kitabını çıkardı.

Hasan Âli Yücel'in tavsiyesi ile Milli Eğitim Bakanlığı Neşriyat Müdürlüğü'ne memur olarak atandı. 1946 seçimleriyle birlikte bakanlığın el değiştirmesi sonrasında önce yeniden askere alındı, sonra Konya'ya atandı. Ancak bu atama daha sonra geri alındı. Anday, bir süre sonra bu görevinden ayrılarak İstanbul'a döndü.
Melih Cevdet Anday'ın Ören'deki heykeli

1953-1954 yılları arasında Akşam Gazetesi'nin edebiyat ve sanat sayfasını hazırladı. Fikirleri sebebiyle işten çıkarıldı. Doğan Kardeş Yayınları'na geçti ve çeviriler yaptı. Buradaki görevinden de aynı sebeple ayrılmak zorunda kaldı.

1958'den itibaren Tercüman, Büyük Gazete, Yeni Tanin ve İkdam'da kendi adıyla ve çeşitli takma adlarla denemeler ve makaleler yazdı, tefrika romanlar yayınladı. 1960'ta Nadir Nadi'nin desteğiyle Cumhuriyet'te köşe yazıları yazmaya başladı. Bu gazetedeki yazılarını 1997'ye kadar sürdürdü.

1956'da yayınladığı Yanyana isimli şiir kitabı, 142. maddeye aykırı olduğu gerekçesiyle 1964'te yasaklandı. Anday gerek şiir kitaplarıyla, gerekse daha sonraları yöneldiği roman ve tiyatro alanlarındaki yapıtlarıyla birçok ödül aldı.

Anday, İstanbul Belediye Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nde diksiyon, özel bir tiyatro okulunda mitoloji dersleri verdi. 1964-1969 yılları arasında TRT'de yönetim kurulu üyeliği, 1979-1980 yıllarında da Paris'te eğitim müşavirliği görevlerinde bulundu.

Solunum ve böbrek yetmezliği tanısıyla Marmara Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi'ne kaldırılan Melih Cevdet Anday, 28 Kasım 2002'de 87 yaşındayken vefat etti. Büyükada mezarlığında toprağa verildi.

Robin S. Sharma Biyografisi :

1965 yılında dünyaya gelen Sharma, Indialıdır. Annesi ve babası India bölgesinin yerlilerindendir. Yazar Kanada’nın doğu kıyısında büyümüş ve Nova Scotia’nın başkenti Halifax’da bulunan Dalhousie Law okulundan mezun olmuştur. Yazar hukuk eğitimi almıştır.

Liderlik, performans ve kişisel gelişim konularında dünyadaki en önemli uzmanlardan biridir ve eserleri kırk dört ülkede yayınlanmıştır. Yazar, başkanlık, yöneticilik ve eğitim hizmetleri veren “Sharma Uluslararası Liderlik” şirketinin yöneticisidir. Grubuyla beraber 10 yıldır uluslararası olarak büyük firmalara bu alanda hizmet vermektedir. Ayrıca okuyucuları arasında ünlü sanatçılar, kraliyet aileleri, spor ve pop yıldızları bulunmaktadır.

Franz Kafka Biyografisi :

Franz Kafka (3 Temmuz 1883’de Prag’da doğdu; 3 Haziran 1924’de Kierling’de öldü) Yahudi bir tüccar aileden gelen, Almancaya da hâkim olan bir yazardı. Kafka’nın en önemli eserlerini, üç romanının (Dava, Şato ve Kayıp) yanı sıra; ortaya koyduğu birçok hikâyeleri oluşturuyor.

Kafka’nın eserlerinin büyük bölümü ancak Kafka’nın ölümünden sonra meslektaşı ve yakın arkadaşı Max Brod tarafından yayımlandı ve bu eserler 20. yüzyılda dünya edebiyatında kalıcı bir etki bıraktı.


Franz Kafka’nın babası Hermann Kafka (1852–1931) ve annesi Julie Kafka (1856–1934) Yahudi soylu bir aileden gelmektedir. Hermann Kafka henüz çocukken, tüccar olan babasının mallarını çevredeki köylere dağıttı. Bunun neticesinde finansal olarak sıkıntıya düşerek seyahat temsilcisi olarak çalıştı ve daha sonraları ise Prag’da kendi bujiteri dükkânını açtı. Julie Kafka varlıklı bir ailenin çocuğuydu, kocasına göre daha eğitimli biriydi ve günlük bazen on iki saate kadar çalıştığı, ayaklarına kocasının işinde önemli ölçüde söz sahibiydi.

Henüz küçük yaşlarda ölen Georg ve Heinrich adında iki erkek kardeşin yanı sıra, Kafka’nın üç kız kardeşi vardı. Kız kardeşleri daha sonra sürgüne gönderildi ve muhtemelen izlerinin kaybolduğu toplama kamplarında ya da gettolarda hayatlarını kaybettiler. Bunlar, Gabrielle, Elli diye çağırılan kız kardeşi (1889–1941), Valerie, Valli diye çağırılan (1890–1942) ve Ottilie, „Ottla“ Kafka (1892–1943), en küçük kardeş.

Kafka, Prag halkının yüzde onluk bir bölümünü oluşturan ve ana dilleri Almanca olan kesimin içindeydi. Ayrıca Kafka anne ve babası gibi Çekçe’ye de son derece hâkimdi.

Kafka’nın edebiyatı büyük ölçüde babasıyla olan ilişkileriyle şekillenirken, annesi daha geri planda kalmışsa da; Kafka’nın figürlerinde annesinin birçok akrabasının yer aldığı görülür.

Armağan Tunaboylu Biyografisi :

1962 yılında Eskişehir’de doğdu. Ortaokul ve liseyi İstanbul’da okuduktan sonra İzmir’de Sinema-TV öğrenimi gördü. Okulun ardından İstanbul’a dönerek kısa bir süre gazetecilik yaptı. Daha sonra çeşitli televizyon şirketlerinde ve dizilerde görev aldı. Yıllardır polisiyeye olan meraki sonunda Yıldız Cinayetleri Bir Metin Çakır Polisiyesi olarak kitaplaştı.

Kürşat Başar Biyografisi :

KÜRŞAT BAŞAR 1963 yılında İstanbul’da doğdu. Felsefe eğitimi gördü. 1981 yılında Hürriyet Gösteri dergisinde çalışmayı başladı. Güneş, Yeni Yüzyıl, Star ve Akşam gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Radyocu olarak TRT 3’te “Caz Duygusu” Power FM’de “Günün Yorumu” programlarını yıllarca sürdürdü. TRT 1’de yayınlanan “Akşama Doğru” programıyla başladığı televizyonculuğu “Günlerle Gelen” (TRT), “Tempo” (Kanal6), “Her şey Yokunda” (Star), “Başka Yerde Yok” (Cine 5), “Akıl Oyunu” (kanaltürk) ile sürdürdü. 2005 yılında başladığı “Kürşat Başar’la” adlı programı Kanaltürk ekranlarında devam ediyor.

Arif Damar Biyografisi :

23 Temmuz 1925 tarihinde Çanakkale ilinin Gelibolu ilçesinin Karainebeyli köyünde doğdu. Arif Barikat, Arif Hüsnü, Ece Ovalı takma adlarını kullandı. Küçük yaşlarda önce babasını ardından annesini yitirdi. İstanbul Erkek Lisesi'ndeki öğrenimini yarım bırakarak çeşitli işlerde çalıştı. Ant ve Yeryüzü dergilerinin yayın kurullarında görev aldı. Yön, Papirüs, Türk Solu, Türkiye Yazıları, Milliyet-Sanat Dergisi gibi çeşitli yayın organlarında yazdı. 1969'da Suadiye'de Yeryüzü Kitabevi'ni kurup yönetti. 1940 kuşağı toplumcu şairleri arasında kavgacı, ama barışcıl ve insancıl yanı ağır basan yoğun içerikli, dil ögesini, biçim kaygısını taşıyan, işçiliği titiz şiirleriyle tanındı.

Anar Rizayev Biyografisi :

1938 doğumlu ve Çağdaş Azeri Edebiyatı'nın en tanınmış yazarlarından olan Anar Rızayev, Azerbaycan'ın büyük şairi Resul Rıza'nın oğludur. şu anda Azerbaycan Yazarlar Birliği'nin başkanlığını yapan Anar, öykü, piyes ve senaryolarıyla uluslararası bir üne kavuşmuştur. T. Tağızade'nin yönettiği 1975 yapımı "Dede Korkut" filminin senaristi olduğu gibi, 70'li yıllar boyunca ülke sinemasını damgasını vuran genç kuşaktandır. Yazarın bu kitaptaki "Sıraselviler'de Bir Otel Odası" adlı uzunöyküsü de sinemaya uyarlanmıştır. Ayrıca Kobustan adlı sanat dergisinin baş redaktörüdür.

Alev Alatlı Biyografisi :

Alev Alatlı (d. 1944, İzmir) Türk yazardır. Liseyi Tokyo, Japonya’da okudu.Ekonomi & İstatistik lisansını ODTÜ, Ekonomi ve Ekonometri Yüksek Lisansını Fulbright bursu ile gittiği ABD, Vanderbilt Üniversitesinden (Nashville, Tennessee) aldı. Bilâhare, felsefe öğrenimine başlayan Alatlı doktora çalışmalarını New Hampshire, Dartmouth College’de sürdürdü. İlahiyat, Düşünce ve Medeniyet Tarihi üzerinde yoğunlaştı. 1974’de Türkiye’ye döndü, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde öğretim görevlisi, Devlet Planlama Teşkilatı'nda kıdemli ekonomist olarak çalıştı. California Üniversitesi (Berkeley) ile ortak psiko-dilbilim çalışmaları yürüttü. Cumhuriyet Gazetesi bünyesinde Bizim English dergisini çıkaran Alatlı, daha sonra Türk Yazarlar Kooperatifinde (YAZKO) başkan yardımcısı olarak görev aldı.

Ahmet Yıldız Biyografisi :

1960, Artvin doğumlu. Karadeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı'nı bitirdi. 1980-1983 yılları arasında Trabzon ve Erzincan'da hapis yattı. Üçlü Kavşak (1988, Cem) ve Kadın ve Boğa (1988, Çalıntı) adlı öykü kitaplarının yanı sıra, çeşitli dergilerde başka öyküleri yayınlandı. 1988'de Üçlü Kavşak adlı öykü dosyasıyla Akademi Kitabevi Öykü Ödülü'nü aldı. Ankara'da on yıldan beri Edebiyat ve Eleştiri dergisini çıkarıyor.

Buket Uzuner Biyografisi :

Romancı, hikayeci ve gezi yazarı Buket Uzuner 3 Ekim Pazartesi günü Ankara’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi, (Norveç) Bergen Üniversitesi, (ABD) Michigan Üniversitesi’nde biyoloji ve çevre bilim eğitimi aldı. (Finlandiya) Tampere Teknik Üniversitesi ve O.D.T.Ü’de araştırmacı olarak çalıştı, ders anlattı. Romanları yedi dile çevrilen Buket Uzuner 1996 yılında (ABD) Iowa Üniversitesi’nin (IWP) onur üyesi olmuş, 2004 yılında da ODTÜ senatosu tarafından takdir belgesiyle onurlandırılmıştır. Kuzey Sahra Afrikası, Kuzey Amerika, Kanada ve Avrupa’da uzun tren seyahatleri yapan ve yaşayan Buket Uzuner şimdi İstanbullu’dur.

Buket Uzuner’in
Türkiye’de yayımlanmış kitapları

Hikaye:

-Benim Adım Mayıs (1986)
-Ayın En Çıplak Günü (1988)
-Güneş Yiyen Çingene (1989)
-Karayel Hüznü (1993)
-Şairler Şehri (1994)
-Şiirin Kızkardeşi Öykü (2003)
-Yolda (2009)
Gezi:

-Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları (1989)
-Şehir Romantiğinin Günlüğü (1998)
-New York Seyir Defteri (2000)
Roman:

-İki Yeşil Susamuru, Anneleri, Babaları, Sevgilileri ve Diğerleri (1991)
-Balık İzlerinin Sesi (1993 Yunus Nadi Roman Ödülü) (1992)
-Kumral Ada~Mavi Tuna (1998 İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Ödülü) (1997)
-Uzun Beyaz Bulut- Gelibolu (2001)
-İstanbullular (2007)
Biyografi:

-Gümüş Yaz, Gümüş Kız (2002)
Deneme:

-Selin ve Cem’le Yolculuklar (2004)
İngilizce çeviriler (Everest Yayımnları)

-Sound of Fishsteps
-Mediterranean Waltz
-The Long White Cloud- Gallipoli
-Istanbul Blues
Uluslararası Yayımlar

İtalya

-Kumral Ada-Mavi Tuna (Sellerio, Sicilya)
Yunanistan

-Kumral Beyaz Bulut Ada- Mavi Tuna (Psichogios, Atina)
-Uzun Beyaz Bulut -Gelibolu (Psichogios; Atina)
-İstanbullular (Psichogios, Atina- çeviri aşamasında)
İsrail

-Kumral Ada- Mavi Tuna (Cartaben, Tel Aviv)
İngiltere

-A Cup of Turkish Coffee (Milet, Londra)
G. Kore

-Kumral Ada-Mavi Tuna (Chungeoram, Seoul)
Romanya

-Kumral Ada-Mavi Tuna ( Ars Longa Co., Bükreş)
İspanya

-Kumral Ada-Mavi Tuna (There Borders, Murcia) (çeviri aşamasında),

Hüseyin Rahmi Gürpınar Biyografisi :

19 Ağustos 1281/1864 tarihinde İstanbul'da doğdu. Hünkâr yaveri Mehmet Sait Paşa'nın oğlu olan Hüseyin Rahmi, üç yaşında iken annesinin ölümü üzerine, Girit'te bulunan babasının yanına gönderildi. İlkokula başladı ancak babasının evlenmesi üzerine altı yaşında tekrar İstanbul'a anneannesinin yanına gönderildi ve eğitimine burada devam etti. Yakubağa Mektebi, Mahmudiye Rüşdiyesi ve idadide okuyan Hüseyin Rahmi, tarihçi Abdurrahman Şeref Bey'in himayesiyle Mekteb-i Mülkiye'ye girdi (1878). Okulun ikinci sınıfında iken ciddi bir hastalık geçiren Hüseyin Rahmi buradaki öğrenimini yarıda bıraktı (1880). Kısa bir süre, Adliye Nezareti Ceza Kalemi'nde memur, Ticaret Mahkemesi'nde Azâ Mülazımı olarak çalışan Hüseyin Rahmi hayatını kalemiyle kazanmaya çalıştı.

1887'de Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yazmaya başlayan Hüseyin Rahmi, ardından İkdam ve Sabah gazetelerinde mütercim ve muharrir olarak çalıştı. İkinci Meşrutiyet döneminde 37 sayı süren Boşboğaz ve Güllâbi adlı bir gazete çıkardı. İbrahim Hilmi Bey ile birlikte çıkardığı Millet gazetesi de uzun ömürlü olmadı. Bundan sonra çalışmalarını İkdam, Söz, Zaman, Vakit, Son Posta, Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerine neşretti. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 5. ve 6. dönemlerde Kütahya milletvekili olan Hüseyin Rahmi, ömrünün son otuz bir yılını geçirdiği Heybeliada'daki köşkünde 8 Mart 1944 tarihinde öldü ve oradaki Abbas Paşa mezarlığına defnedildi.

24 Temmuz 2011 Pazar

Perihan Mağden Biyografisi :

Perihan Mağden 1960 İstanbul doğumlu. Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünü bitirdi. Köşe yazıları yazmaya başlamadan önce 3 yıl Asya'da dolaştı. Hindistan, Japonya ve ABD'de bulundu, çeşitli işlerde çalıştı. 1997-2005 yılları arasında Radikal gazetesinde çalıştı. 2005 sonbaharında Yeni Aktüel dergisinde köşe yazıları yazmaya başladı. 2006 Ekim'inden itibaren de bir süre RED dergisinde yazıları yayımlandı. 2007 Şubat ayından itibaren yine Radikal'de köşeyazıları yazmaya başladı. İki Genç Kızın Romanı adlı kitabı Kutluğ Ataman tarafından İki Genç Kız adıyla filme çekildi.

2008 yılında Mağden'in ilk romanı olan Haberci Çocuk Cinayetleri, Hollanda ve Rusya`da yayınlandı. Hollanda`da Hamide Doğan tarafından Felemenkçeye çevrilen Haberci Çocuk Cinayetleri adlı kitap, Athenaeum-Polak& Van Gennep tarafından basıldı. Rusya`da ise Mağden, kitabın yayınlanmasıyla birlikte Moskova`daki Gayatri Yayınevi`nin ilk Türk yazarı oldu.

Sinan Yağmur Biyografisi :

Sinan yağmur, 1965 yılında Kırşehirde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kırşehirde tamamladı, Kırşehir imam hatip lisesinden 1984 te, selçuk üniversitesi ilahiyat fakültesindende 1990 yılında mezun oldu. Aynı yıl kelam ve islam felsefesi ana bilim dalında yüksek lisansa başladı. 1991 yılında kadınhanı imam hatip lisesinde öğretmenliğe başlayan SİNAN YAĞMUR sırasıyla KONYA İHL, ve meram Dr. Ali Rıza Bahadır ihl de idarecilik görevlerinde bulundu, halen Naci'ye Mumcuoğlu lisesinde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olarak görevini sürdüren yağmur, evil ve 2 çocuk babasıdır. Selçuk belediyesince organize edilen aile okulunda aile içi iletişim, eşler arası sevgi köprüsü konularında konferans etkinliğinde bulunan yazar ulusal ve yerel tvlerde eğitim proğramlarına katılmıştır. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazıları çıkan Yağmurun eserleri; Kuranda büyük günahlar, benim annem bir melek, kaf dağından masallar, kara göz ve hacıvat, dede korkut hiyaleleri, sevda şelalesi, öğretmence sevebilmek insanı, Hz.mevlana tennure ve ateş, cennetin gülü HZ. Muhammed,aşkın gözyaşları tebrizli şems,aşkın gözyaşları mevlana.

Ece Temelkuran Biyografisi :

1973, İzmir doğumlu. Bornova Anadolu Lisesi’ni 1991’de, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni 1995’te bitirdi. İlk yazıları Patika dergisinde yayınlandı. 1993’te Cumhuriyet’te gazeteciliğe başladı. Kadın hareketi, siyasi tutuklu ve hükümlüler, Güneydoğu sorunu üzerine çalıştı; röportajlar yaptı. Bütün Kadınların Kafası Karışıktır adlı kitabı 1996’da yayınlandı. Aynı yıl Alman hükümeti tarafından yılın gazetecisi seçildi ve Almanya’da kadın hareketi üzerine bir araştırma yaptı. 1997 yılında Oğlum Kızım Devletim – Evlerden Sokaklara Tutuklu Anneleri adlı araştırma kitabı yayınlandı. Ardından avukatlık ruhsatnamesini aldı ve bu mesleği –henüz– hiç icra etmedi. Cumhuriyet Dergi için yaptığı “Bekaret Testi Suçtur” adlı yazısıyla Tabipler Odası Yılın Araştırma Yazısı ödülünü aldı. Yurtiçinde ve dışında çeşitli dergilerde yazılar yazdı, CNN Türk’te muhabirlik yaptı. Daha sonra şiir-metin (poem&prose) türündeki İç Kitabı (Everest, 2002) yayınlandı. Eylül 2002’de şiir-metin türündeki üçüncü kitabı Kıyı Kitabı’nı yazdı. Milliyet’teki köşe yazıları sebebiyle BAL Vakfı tarafından “Beyaz Yorum” ödülüne layık görüldü. Dünya Sosyal Forum sürecini izlemek için 2003’te Brezilya’ya, 2004’te Hindistan’a gitti. Arjantin’de ekonomik krizden sonra oluşan halk hareketini inceledi. Bu harekete ilişkin yazıları “Buenos Aires’te Son Tango” adı altında yazı dizisi olarak Milliyet’te yayınlandı. Savaş karşıtı yazıları sebebiyle Çağdaş Gazeteciler Derneği’nden “Barış Kalemi” ödülünü aldı. Milliyet gazetesinde “Kıyıdan” adlı “köşesinde” yazmaya devam ediyor.

Oral Çalışlar Biyografisi :

Oral Çalışlar (d. 14 Aralık 1946, Tarsus) , gazeteci, yazar. Radikal gazetesine geçmeden once, Cumhuriyet gazetesinde Sıfır Noktası adlı köşenin yazarı idi.

14 Aralık 1946'da, Tarsuslu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Liseyi Tarsus Amerikan Koleji ve Tarsus Lisesi'nde tamamladı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü'nde bir yıl okuduktan sonra (1966) İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi'ne geçti. 1968 Haziran işgallerinde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla birlikte İstanbul Üniversitesi'nin işgaline katıldı. İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi'nin işgal komitesi başkanı oldu. 29 Ekim ve 10 Kasım 1968 tarihleri arasında Deniz Gezmiş, Kazım Kolcuoğlu, Doğu Perinçek ve Cengiz Çandar gibi isimlerle Samsun'dan Ankara'ya "Tam Bağımsızlık İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü"ne katıldı.

1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girdi. Bu okulun Sosyalist Fikir Kulubü başkanlığını, Ankara Üniversitesi Öğrenci Birliği genel sekreterliğini ve Devrimci Gençlik Merkez Yürütme Kurulu üyeliğini yaptı. 1967'de yayına başlayan Türk Solu, 1968'de yayına başlayan Aydınlık dergilerinde yazılar yazdı. Aydınlık yazı kurulu üyeliği yaptı. 12 Mart 1971 darbesinden sonra tutuklandı. 1974 yılında çıkarılan af kanununa kadar üç yıl hapiste yattı.

1978'de yayınlanan günlük Aydınlık gazetesinin genel yayın yönetmeniydi. Türkiye İşçi Köylü Partisi'nin başkanlık kurulu üyesi oldu. 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle yeniden tutuklandı. Kaçaklık ve hapis günlerinden sonra Ağustos 1988'de serbest bırakıldı. 1990 ve 1992 yılları arasında Hamburg Senatosu'nun davetiyle Hamburg'da kaldı. 1992-2008 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde çalıştı. Çeşitli televizyon programları hazırladı.15 Haziran 2008 tarihinde Radikal gazetesinde yazmaya başladı.

Aralarında İslam'da Kadın ve Cinsellik, Hz. Ali - Muaviye Çatışması İslamın Doğuşu ve İlk Ayrılıklar ve 12 Mart'tan 12 Eylül'e Mamak olmak üzere yayınlanmış 18 kitabı bulunuyor. Çok sayıda gazetecilik ve araştırma ödülü sahibidir.

Gazeteci İpek Çalışlar'la evli, yazar Reşat Çalışlar'ın babasıdır.

22 Temmuz 2011 Cuma

Selim İleri Biyografisi :

Bilim adamı Profesör Hilmi İleri'nin oğludur. 1968 yılında Atatürk Erkek Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni yarıda bıraktı. 19 yaşında Cumartesi Yalnızlığı isimli ilk öykü kitabı yayınlandı. İlk yazısını 1967 yılında Yeni Ufuklar dergisinde yayımladı.

1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca verilen Devlet Sanatçısı unvanını almıştır.

Romanlarında ve öykülerinde bireyin zengin iç dünyasını başarıyla yansıtabilen yazar,ilk eserlerinde bireyler arasındaki iletişimsizlikleri de ön plana çıkarır.

Yıllarca, Cumhuriyet gazetesinin kültür-sanat sayfasında, "Yazı Odası" köşesinde makaleler yazmıştır. Radyo ve televizyonlara bir çok program yapan yazar, 2008'in yarısında başlayan programı "Selim İleri'nin Not Defterinden"i de sunuyor. Her pazar canlı olarak yayımlanan programı, TRT-2 sunuyor. Ayrıca 2008 yılından beri Zaman Gazetesi'nin Cumartesi ekinde İstanbul'la ilgili yazılar kaleme almaktadır.

19 Temmuz 2011 Salı

Elif Şafak Biyografisi

 

Elif Şafak Biyografisi :

25 Ekim 1971 günü, babasının o sırada doktora yapmakta olduğu Strazburg'da dünyaya geldi. Babası sosyal psikolog ve akademisyen Nuri Bilgin, annesi diplomat Şafak Akayman'dır. Doğumundan kısa bir süre sonra anne ve babası ayrıldı, annesi tarafından büyütüldü. Soyadı olarak annesinin adını kullandı[1].

Ortaokulu annesinin görev yaptığı Madrid'de, liseyi Ankara Atatürk Anadolu Lisesi'nde tamamladıktan sonra, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitirdi. Yüksek lisansını aynı üniversitede Kadın Çalışmaları Bölümünde yaptı. "Bektaşi ve Mevlevi Düşüncesinde Döngüsel Evren ve Kadınsılık Anlayışı" üzerine master tezinin ardından; ODTÜ Siyaset Bilimi bölümünde doktorasını tamamladı. Doktora tezi, "Türk Modernleşmesinin Kadın Prototipleri ve Marjinaliteye Tahammül Sınırları" başlığını taşıyordu. Elif Şafak'ın İslamiyet, kadın ve mistisizm hakkındaki yüksek lisans tezi Sosyal Bilimler Derneği tarafından ödüllendirildi.

Yüksek lisans çalışması sırasında Kem Gözlere Anadolu (1994) adlı öykü kitabını ve ilk romanı Pinhan'ı (1997) yayımladı. Bu eserle Kombassan Vakfı tarafından verilen 1998 Mevlana Büyük Ödülü'nü kazandı[2].

Doktorasının ardından İstanbul'a taşındı ve Şehrin Aynaları'nı (1999) yazdı. Bir süre İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde "Türkiye ve Kültürel Kimlikler", "Kadın ve Edebiyat" konularında dersler verdi.

2000 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü'nü kazanan Mahrem romanı ile geniş okur kesimi tarafından tanındı. Bunu iki yıl ara ile yayımlanan Bit Palas (2002) ve İngilizce olarak yazdığı Araf (2004) adlı kitapları izledi.

Sanatçılara verilen bir bursla doktora sonrası çalışması için ABD'ye giden Şafak, çeşitli üniversitelerde dersler vermiştir. 2003-2004 akademik yılı boyunca Michigan Üniversitesi'nde yardımcı doçent olarak bulundu ve ders verdi. Ardından Arizona Üniversitesi Yakın Doğu Araştırmaları bölümünde yardımcı doçent olarak görev yaptı. "Edebiyat ve Sürgün", "Bellek ve Politika", "Müslüman Dünya'da Cinsellik ve Toplumsal Cinsiyet" konulu dersler verdi.

Şafak, 2004 yılında beş yazarın (Murathan Mungan, Faruk Ulay, Elif Şafak, Celil Oker, Pınar Kür) ortak kaleme aldığı bir roman projesinde yer aldı, bu roman Beşpeşe adıyla yayımlandı.

2005'te Med Cezir adlı kitabında kadın, kimlik, kültürel bölünme, dil ve edebiyat hakkında yazılarını bir araya getirdi. Aynı yıl Referans Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can Sağlık ile Berlin'de evlendi[3].

2006'da yayımlanan "Baba ve Piç" adlı romanını İngilizce olarak kaleme aldı. Türk-Ermeni ilişkilerini inceleyen bu roman nedeniyle hakkında Türklüğe hakaret ettiği gerekçesi ile dava açıldıysa da, suçun yasal unsurlarının oluşmadığı ve delil bulunmadığı gerekçesiyle beraat etti. Aynı yıl Şehrazat Zelda isimli kızı dünyaya geldi[4]. Doğum sonrası yaşadığı depresyonu, İngilizce olarak kaleme aldığı Siyah Süt adlı otobiyografik romanda anlattı. İki yıl sonra oğlu Emir Zahir'i dünyaya getirerek ikinci kez anne oldu[5].

Son romanı, 2009 yılının Mart ayında yayımlanan AŞK isimli romandır. Kitap, Türk edebiyat tarihinin en kısa sürede en çok satan edebi eseri ünvanına sahip olmuştur[6].

2009 yılı sonunda, sekiz romanı ve ilk deneme kitabı Med Cezir'den seçilmiş paragrafları bir araya getirdiği Kağıt Helva adlı kitabını yayımladı.[7]

2010 Kasım ayında Firarperest adlı deneme türündeki ikinci eseri piyasaya çıktı. Eserin içindeki illüstrasyonlar M. K. Perker'e aittir.

Sanatçı, Türkiye'de çeşitli günlük ve aylık yayınlarda yazmaya devam etmektedir. 1 Mayıs 2009 tarihinden bu yana Habertürk gazetesinde ve aynı gazetenin "HT PAZAR" adlı ekinde yazılarını yayınlamayı sürdürmektedir.

İskender Pala Biyografisi

 

İskender Pala Biyografisi

İskender Pala (d. 8 Haziran 1958, Uşak), Türk profesör ve divan edebiyatı araştırmacısı.

İlkokul’u Uşak Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda bitirdi. Lise’yi Kütahya Lisesi’nde bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okumaya hak kazandı. Aynı okulda yaptığı lisans tez çalışması Câmiu'n-Nezâir’dir. Doktora çalışmasını ise "Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı" başlığı altında yine İstanbul Üniversitesi’nde yaptı. Divan edebiyatı dalında 1983 yılında doktor, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi’nde doçent, 1998 yılında da Kültür Üniversitesi’nde profesör oldu.[1] Divan edebiyatı alanındaki çalışmalarıyla dikkat çeken yazarın çeşitli ansiklopedi ve dergilerde edebiyat araştırmacısı sıfatıyla yayımladığı bilimsel ve edebi makalelerinin yanında ortaokul ve liseler için yazdığı ders kitapları da bulunmaktadır. Ayrıca, Osmanlı deniz tarihiyle ilgili araştırmalarda bulunmuş ve bir kısmını kitaplaştırmıştır.

Okuma hayatına Peyami Safa’nın eserleri ile başladığını belirten yazar, ilk okuduğu kitapların 9. Hariciye Koğuşu ve Yalnızız olduğunu söylüyor. Ömer Seyfeddin, Refik Hâlid, Reşat Ekrem okunduktan sonra, Osmanlı tarihi ve edebiyatla tanışması Erzurum ve İstanbul’daki üniversite yıllarına denk gelmiş.

Bir ara Hilmi Yavuz ile TRT’de Şairane adlı programı sunan yazar, TRT 2'de Divançe adlı programı hazırladı. Şu anda Zaman gazetesinde Kültür-Sanat sayfasında köşe yazıları yayınlanmaktadır.

Düzenli olarak Altunizade ve Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezlerinde Divan Şiiri Saati adı ile etkinlikleri olup sık sık okur günleri de düzenlemektedir. Halen Uşak Üniversitesi'nde öğretim görevlisidir.

www.facebook.com/kitapgalerisi

Ahmet Ümit Biyografisi

Ahmet Ümit Biyografisi :

Gaziantep'e 1960 yılında yedi çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası kilim tüccarı, annesi terzi idi. İlk öğreniminin ardından Gaziantep Atatürk Lisesi’ne devam etti. 14 yaşından itibaren sol görüşlü bir aktivist oldu. Ülkücülerle aralarında çıkan bir kavgadan dolayı 24 arkadaşıyla birlikte Gaziantep dışına sürgün edildiği için liseyi Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde tamamladı.

1979’da Marmara Üniversitesi’nin Kamu Yönetimi bölümünde yükseköğrenimine başladı. Öğrencilik yıllarında tanışıp evlendiği Vildan Hanım ile evliliğinden Gül adında bir kızı oldu (1981). 1980 darbesinin ardından “profesyonel devrimci” olarak çalıştı. 1982’de düzenlenen “Anayasaya Hayır” kampanyasına katıldı. Duvarlara afiş yapıştırırken yakalanan arkadaşları için öykü şeklinde yazdığı rapor, takma adı olan "K. Yalçın" imzası ile önce Atılım Dergisi’nde sonra Prag’da 40 dilde yayın yapan Barış ve Sosyalizm Sorunları Dergisi’nde yer aldı. Yazarlığa adımnı bu rapor/öykü ile attı. 1983 yılında üniversite öğrenimini tamamladı.

Üyesi olduğu Türkiye Komünist Partisi (TKP) tarafından 1985’te Moskova’ya gönderildi. 1985-1986 yılları arasında Moskova Sosyal Bilimler Akademisi'nde eğitim gördü. TKP tarafından komünistlik eğitimi almak için Rusya’ya gönderilen altı gencin başından geçenleri anlattığı[5] "Kar Kokusu" (1989) adlı romanı, bu dönemde yaşandıklarından izler taşır. Moskova’da iken şiir yazmaya başladı. 1989’da aktif politikadan ayrıldı ve Sokağın Zulası adlı şiir kitabını yayımladı. Arkadaşı Ali Taygun ile bir reklam ajansı çalıştırmaya başladı.

1990 yılında bir grup edebiyat tutkunuyla birlikte Yine Hişt adlı kültür-sanat dergisini çıkardı. Şiir, öykü ve yazılarını Adam Sanat, Yine Hişt, Öküz ve Cumhuriyet Kitap dergileri ile Yeni Yüzyıl gazetesinde yayımladı.

1992 yılında yayınlanan ilk öykü kitabı Çıplak Ayaklıydı Gece, aynı yıl Ferit Oğuz Bayır Düşün ve Sanat Ödülü'nü aldı. Bu kitap Ahmet Ümit'i yazın dünyamıza tanıtan ilk kitap olma özelliğini de taşır.

Arkadaşı tiyatro yönetmeni Ali Taygun’un teşvikiyle polisiye yazmaya ağırlık veren Ahmet Ümit, 1994 yılında ATV için çekilen "Çakalların İzinde" adlı polisiye dizinin öykülerinin ve senaryosunun yazılmasına katkıda bulundu. Ardından da 1995'te Ahmet Ümit, çeşitli gazete ve dergilerde Franz Kafka, Dostoyevski, Patricia Highsmith, Edgar Allan Poe ve polisiye roman yazarları üzerine inceleme ve tanıtım yazıları kaleme aldı.

"Bir Ses Böler Geceyi"(1994) adlı uzun hikâyesinin ardından "Masal Masal İçinde" (1995) yayımlandı. Annesinden dinlediği masalları düzenleyip yazdığı bu kitap çeşitli özel ilköğretim okulunda ve özel kolejlerde ders kitabı olarak okutuldu, Korece’ye çevrildi Kitaplarının tümünde var olan gerilim duygusu "Sis ve Gece"(1996) adlı polisiye romanında kendisini tümüyle dışa vurdu. "Sis ve Gece" Türkiye'de yankı uyandırdı, tartışmalara yol açtı. Yunanistan'da yayımlanarak yabancı dile çevrilen ilk Türk polisiye yapıtı unvanını kazandı.

"Sis ve Gece"'yi "Kar Kokusu" (1998) adlı romanı, "Agatha’nın Anahtarı" (1999) adlı polisiye öykü kitabı takip etti. 2000den itibaren "Patasana"(2000), "Kukla" (2002), "Şeytan Ayrıntıda Gizlidir" (2002), "Beyoğlu Rapsodisi" (2003), "Aşk Köpekliktir" (2004), "Ninatta’nın Bileziği" (2006), "Kavim" (2006) adlı kitaplarını ardı ardına yayımladı. 2007’de "İnsan Ruhunun Haritası" adlı denemesi yayımlandı. 2008'da yayınlanan "Bab-ı Esrar"'da Şems-i Tebrizi cinayetini konu edindi. İstanbul hakkında çok detaylı bilgiler de içeren "İstanbul Hatırası" adlı polisiye romanı Haziran 2010'da okuyucularla buluştu. Yazarın "Başkomiser Nevzat, Çiçekçinin Ölümü" (2005) adlı bir de çizgi romanı vardır.

Öykülerinden yola çıkılarak Uğur Yücel tarafından Karanlıkta Koşanlar ve Cevdet Mercan tarafından Şeytan Ayrıntıda Gizlidir dizileri yapılmış, "Sis ve Gece" adlı romanı 2007 yılında Turgut Yasalar tarafından sinemaya uyarlanmıştır.

Ayşe Kulin Biyografisi

Kaleme aldığı biyografik eserleri ve romanlarıyla çok okunan yazarlardan biri olan Ayşe Kulin, 1941 yılında İstanbul'da doğdu.

Arnavutköy Amerikan Kız Koleji Edebiyat bölümünü bitirdi. Çeşitli gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı. Uzun yıllar televizyon, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak görev yaptı.

Üslubundaki akıcılık ve yalınlıkla büyük övgü alan yazarın öykü ve kitapları senaryolaştırılıp beyaz perdeye aktarılmıştır.

Öykülerden oluşan ilk kitabı Güneşe Dön Yüzünü 1984 yılında yayınlandı. Bu kitaptaki Gülizar adlı öyküyü, Kırık Bebek adıyla senaryolaştırdı ve bu filmi 1986 yılında Kültür Bakanlığı Ödülü'nü kazandı.

1986'da sahne yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini üstlendiği Ayaşlı ve Kiracıları adlı dizideki çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği'nin En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü'ni kazandı.

1996 yılında Münir Nureddin Selçuk'un yaşam öyküsünün anlatıldığı Bir Tatlı Huzur adlı kitabı yayınlandı. Aynı yıl, Foto Sabah Resimleri adlı öyküsü Haldun Taner Öykü Ödülü'nü, bir yıl sonra aynı adı taşıyan kitabı Sait Faik Hikaye Armağanı'nı kazandı.

1997'de yayınlanan Adı: Aylin adlı biyografik romanı ile, İstanbul İletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı seçildi.

1998 yılında Geniş Zamanlar adlı öykü kitabı, 1999'da Iletişim Fakültesi tarafından yılın romanı seçilmiş olan Sevdalinka ve 2000'de yine bir biyografik roman olan ve Füreya Koral'ın hayatını aktardığı Füreya yayınlandı.

2001 yılında yayınlanan Köprü isimli romanı ile Doğu illerimizde yaşanan dramın kökenleri ve Cumhuriyet tarihi içindeki nedenlerini ele aldı. Bu romanı, 2006 ve 2008 yılları arasında Star TV'de aynı isimle dizi olarak yayınlandı.

Ayşe Kulin 2002 yılında yayınlanan Nefes Nefese isimli romanı ile ikinci dünya savaşı sırasında yüzlerce Yahudi'yi soykırımda kurtaran Türk diplomatlarının kahramanlıklarını bir aşk öyküsü ile birlikte işliyor.

Geniş Zamanlar adlı öykü kitabı, 2007 yılında Star TV'de aynı adla dizi olarak yayınlandı.

2004 yılında yazdığı Gece Sesleri romanı, aynı adla televizyona uyarlanarak 2008 ve 2009 yılları arasında Show TV'de yayınlandı.