1 Ağustos 2011 Pazartesi

İpek Çalışlar Biyografisi :

İpek Çalışlar, Türk gazeteci yazar.

Üsküdar Amerikan Kız Lisesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunudur. Gazeteciliğe TRT'de başlamıştır. Nokta dergisinin haber müdürlüğünü yaptı. Söz gazetesiyle patronsuz Sokak dergisinin kurucularından biriydi. 1990-92 yılları arasında Hamburg'da eşcinsellik, kadın ve İslam konularını araştırdı. Türkiye'ye dönünce, Cumhuriyet gazetesinin haber müdürlüğünü üstlendi; ardından on yıl süreyle Cumhuriyet Dergi 'yi çıkarttı. Mustafa Kemal Atatürk'le 2,5 yıl evli kalan Latife Hanım'ın hayatını araştırıp yazdığı Latife Hanım 2006'da yayımlandı. 2010'da "Biyografisine Sığmayan Kadın" altbaşlığını taşıyan "Halide Edip" adlı kitabı yayımlandı. Gazeteci Oral Çalışlar ile evlidir.

28 Temmuz 2011 Perşembe

Lev Nikoloyeviç Gumilev Biyografisi :

(1 Ekim 1912, St. Petersburg – 15 Haziran 1992, St. Petersburg), Lev Gumilyov olarak bilinen, Rus tarihçi. Etnik grupların oluşması ve sonlanması ile ilgili alışılagelmişin dışında düşüncelerle Neo Avrasyacılık olarak bilinen politik ve kültürel hareketlerin yükselişiyle ilgili saptamalarda bulundu.

İkisi de tanınmış şair olan Nikolay Gumilyov ve Anna Akhmatova'nın oğlu olarak St. Petersburg'da doğdu. Lev 7 yaşındayken boşandılar. Babası anti bolşevik hareketlerinden dolayı öldürüldüğünde sadece 9 yaşındaydı.1930'lı yıllarda annesinin hükümetle olan sorunları yüzünden Leningrad Üniversitesi'nden çıkartıldı ve gençliğinin büyük bölümünü geçirdiği, 1938'den 1956'ya kadar, Gulaglara gönderilmek üzre sınır dışı edildi. Daha sonra Kızıl Ordu'ya girdi ve Berlin Muharebesi'ne katıldı. Güvenli birşekilde ordudan ayrılmasını sağlamak için annesi Anna Ahmatova zoraki olarak Stalin'e övgü dolu yayınlar yaptıysa da, başarı sağlayamadı. İlişkileri gerginkaldı, gençliğinde yaşadığı sorunlar için annesini suçladı. 1935 ile 1949 yılları arasında üç kez tutuklanmış ve üçüncüsünde 10 yıla mahkûm edilmişken; 1956 yılında Stalin'in çıkardığı 'çocuk ebeveyninin hatasından sorumlu değildir' kararıyla tahliye edilebilmiştir.

Stalin'in ölümünden sonra Hermitage Müzesi'ne girdi, müdürü Mikhail Artamonov rehberi olarak Onu takdir ediyordu. Artamonov'un direktörlüğünde Hazar çalışmaları yapıp, bozkır insanlarıyla ilgilendi. 1960 yılında Leningrad Üniversitesi'nde konferanslara başladı. İki yıl sonra Eski Türkler ile ilgili doktora tezini yaptı. 1960'lı yıllardan sonra, Coğrafya enstitüsünde bu sefer konusu Coğrafya olan başka bir doktora tezi hazırladı. 1986 yılında emekli oldu.

Onun fikirlerinin, Sovyetlere ait resmi doktrin ile geri çevirilmesine ve monografilerinin çoğunun yayınlanmasının yasak olmasına rağmen, Gumilyov özellikle Perestroika yıllarında ilgi çekmeyi başardı. Popülaritesinin bir göstergesi olarak, Kazakisan başkanı Nursultan Nazarbayev,yeni Kazak başkenti Astana'da tam sarayının karşısına Lev Gumilyov Avrasya Universitesini inşa ettirdi.

Ölümünden sonra Rusya'da adına; 'Gumilyov Dünyası Vakfı' adında bir vakıf kurulmuş ve bütün eserleri yeniden yayınlanmıştır.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Anton Pavloviç Çehov Biyografisi :

Anton Pavloviç Çehov (29 Ocak 1860, Taganrog Rusya - 15 Temmuz 1904, Badenweiler, Almanya), Rus tiyatro yazarı ve modern kısa öykülerin kurucularındandır

Rusya'nın güneyinde Azov Denizi kıyılarındaki Taganrog'da bakkal bir babanın oğlu olarak Dünya'ya geldi.Dört çocuklu bir ailenin ortanca çocuğudur. Babası, ticaretten çok dini konulara eğilimleri olan sert ve otoriter bir adamdı. Babasının baskısıyla kilise korosunda ilahi söyleyen Çehov, ticarette başarı sağlayamayan babasının yerine dükkân işleriyle de ilgilendiğinden lise eğitimi uzadıkça uzadı.

Çehov, bir süre Yunanlı çocukların devam ettiği yerel bir okulda okudu. Daha sonra on yıl boyunca lisede Yunan ve Latin klasikleriyle temel bir eğitim gördü. Düş gücüne fazlasıyla olanak tanıyan bu eğitim Çehov'un yaşamı boyunca klasiklerden hoşnut olamamasına yol açacaktı. "Edebiyat Öğretmeni" adlı hikâyesi lise dönemine aittir.

1876'da babasının iflas etmesi üzerine ailesi Moskova'ya göçtüğünde, kendisi bir ağabeyi ile birlikte Tagangrog'da kalarak liseye devam etti. Üç yıl boyunca, henüz çok genç olmasına karşın kendi hayatını kendi kazandı. Zor koşullar altında geçen çocukluk yılları, hikâyelerinde çocuklara geniş yer vermesine ve hep hüzünlü, incinmiş çocukları anlatmasına neden oldu.

1879'da liseyi bitirdi ve Moskova'ya giderek tıp fakültesine girdi; 1884'te doktor oldu. Tıp öğrenimi sırasında ailenin geçimine katkıda bulunmak için çeşitli dergilerde yazılar yazdı. Bu dönemde yazdığı yazılarını "Melbourne'ün Masalları" adlı kitapta toplayarak üniversiteyi bitirdiği yıl ilk kitabını yayınladı.

Çehov, üniversiteyi bitirir bitirmez hekimliğe başladı. "Cerrahlık", "Cansız Ceset", "Kaçak" adlı hikâyelerini bu dönemde yazdı. Hekimlik çok vaktini aldığından yazmasına engel olmaya başlayınca hekimlikten vazgeçip yazarlığa yöneldi. Yazarlığına hekimliğinin izleri görülür. Pek çok kimse onun Çarlık Rusyasını anlatışını, bir doktorun hastalığı teşhis edişine benzetir.

1887'de "Alacakaranlıkta" adlı öykü kitabıyla Rus Akademisi tarafından verilen Puşkin ödülü nü kazandı. Aynı yıl ilk büyük tiyatro oyunu "İvanov", Moskova'daki Korsch Tiyatrosunda sergilendi.

Ünlü öyküsü "6. Koğuş" 1892'da yayınlandı. Aynı yıl kolera salgını olan bölgelerde doktor olarak aktif rol oynadı. Merkez Rusya'da bir Melikhov adını verdiği bir malikane satın alarak taşındı ve yaşamında "Melihova dönemi" denilen yeni bir dönem başladı. Bu dönemde yaratıcılığının zirvesine ulaştı. Sürekli kendisini ziyaret gelen dostlarını malikanede ağırladı.

1894 yılının bir bölümünü yurtdışında geçirdi. Bu arada vereme yakalandı, tedavi için Kırım'a geçti.

1895'te "Martı" oyununun ilk versiyonunu yazdı. "Sakhalin Adası"nı yayınladı. Tolstoy ile tanıştı. Oyunun St. Petersburg'daki ilk gösterimi başarısızlıkla sonuçlandı.

1897'de Köylüler adlı uzun öyküsünü yayınlattı. 1898'de Sanat tiyatrosunu Stanslavski ile birlikte kuran Nemiroviç-Dantçenko Martı’yı sahnelemek için Çehov’dan izin istedi, bu arada Çehov, ilerde evleneceği aktris Olga Knipper'le tanıştı. Martı oyunu büyük başarı elde etti. Çehov'un babası öldü.

1899'da Vanya Dayı'nın ilk gösterimi yapıldı, Toplu Yapıtlarının ilk cildi yayımlandı.

1901'de Üç Kızkardeş sahnelendi; Çehov, Kafkasya seyahatinden sonra bir ev yaptırdığı Yalta'ya döndü ve Olga Knipper ile evlendi.

1904'te "Vişne Bahçesi" Moskova'da sahnelendi. Sağlığı bozulan Çehov, eşi ile birlikte Almanya'ya gitti ve Badenwiller'da öldü.

Çehov'un bütün yapıtları ölümünden 40 yıl sonra 20 cilt halinde yayımlandı. Bu yayının 8. cildinde Çehov'un sayısı birkaç bine ulaşan mektupları yer alır.

Dante Alighieri Biyografisi :

Dante Alighieri, 1265 yılında doğdu. Babası tanınmış bir avukattı. Dante'yi, pek ahlaklı olarak tanınmayan ama iyi eğitim veren Brunetto Latini'nin yanına verdi. Floransa, o dönemde aşk şarkılarının beşiğiydi ve Dante de küçük yaştan itibaren aşk şiirleri yazmaya başladı. Dante'nin yaşadığı dönemde, Ortaçağ karanlığını aydınlatan Rönesans kültürü, Avrupa'da ağır adımlarla ilerlemekteydi. Bir bakıma Dante ''gün doğuşunun ilk ışıkları'' sayılır.

Yazılarının bir çoğunun konusu olan aşkı, dokuz yaşında, kendisinden bir kaç ay küçük ve soylu bir ailenin kızı Beatrice'yi görmesiyle doğdu. Hayatı boyunca tek aşkı olduğunu söyleyeceği ve hiç unutamayacağı Beatrice'yi tekrar dokuz yıl sonra gördü. o anı şu sözleriyle anlatır;'' Yanımdan geçerken, gözlerini çekildiğim köşeye doğru çevirdi ve beni nezaketle selamladı. O anda bütün kutsallıkların doruğuna eriştim.''

Gerçekte bir türlü kavuşamadığı Beatrice, Dante'nin bunalımlı düşlerinin kahramanı olmuştur. Karşılık bulamadığı aşkını unutmak için başka kadınlarla avunmayı denediyse de Beatrice, Dante'de bir saplantı haline geldi ve bütün hayatı boyunca ona taptı. Onun dünya edebiyatına en büyük katkısı olan ''İlahi Komedya''sında günahlardan arınma dağına çıkarak cehenneme yaptığı yolculuk anlatılır. Daha sonra Dante, Beatrice'yi bulduğu 'Dünya Cennetine' çıkar ve hiçbir kadına verilmeyen ünü Beatrice'e kazandirmaya çalışır. Fakat bu rastlantı, hayatının gerçek amacına doğru yaptığı yolculuğun ilk adımıdır. Beatrice'in öncülüğünde, o çağın dinsel inançlarına göre bir çok katları olduğuna inanılan cenneti dolaşmıştır. Burada bir an için XIV. yüzyılın din bilgisinin amacı olan bütün sırların kutsal bilimine erişmiştir.

Beatrice'nin Simon de Bardi ile evlenmesi ve daha sonra 1290'da erken ölümü, Dante için bir yıkım oldu. Sevgilisinin ölümüne yakınmalarını 'Şölen' adlı eserinde dile getirir.

Dante siyasal alandaki ilk tecrübesini savaşta edindi. ''Guelph'' ve ''Ghibelline'' partilerinin çatıştığı Campaldino Savaşında asker olarak görev yaptıktan sonra, eczacılar loncasına girdi. O sırada Papa, yüz şovalyeyle kişisel düşmanı Colonna ailesiyle dövüşmelerini emretti, Dante bu emre karşı çıkıp başarı gösterince, loncanın başkanlığına getirildi. Fakat başarısı üzücü olayların başlangıcı oldu ve iç savaş yeniden başladı. Savaşın sorumlusu tutularak sürgüne gönderildi. Dante 1302 yılından ölümüne kadar sürgün hayatı yaşadı ve gittiği yerlerde kendi gibi sürgün edilen arkadaşlarını aradı. Aşağılayıcı bir biçimde bir kaç kez kendisine bağışlanma teklif edildiyse de gururu buna razı olmayan Dante tamamen özgür olmadıkça Floransa'ya dönmeyeceğini bildirmişti.

Siyasal alanda başarı gösteremeyen şair, Lombardy, Tuscany ve Romagna şehir devletlerini gezdi, Paris'e hatta Oxford'a kadar uzanarak değişik kişilerin koruyuculuğuna girdi. İlk sığındığı kişi Verona Lordu oldu ve oğlu Can Grande della Scala'ya ''Cennet''i ithaf etti. Daha sonra Venedik Dükası yanında elçilikle görevlendirilen Dante bu görevde de başarılı olamayınca tekrar Ravenna'ya döndü. Ölümüne kadar bu şehirde yaşadı ve 1321 yılında da gözlerini hayata kapadı. St. Francis Kilisesine gömüldü. Gösterişli olmaktan uzak küçük mezarı sonradan Franciscan papazlarının değerli ve kutsal kalıntılarından biri sayıldı.

Dante, ölümünden sonra da rahat bırakılmamış, '' De Monarchia''(Monarşi) adlı eseri din adamlarının öfkesini üzerine çekmişti. Ulusların birleşmesi fikrinin ilk ortaya atıldığı De Monarchia'da , en iyi devletin uluslararası bir başkan tarafından yönetilen bir hükümeti olduğunu ve evrensel bir papanında dinin başı olması gerektiğini ortaya koyar. Bu kitap Kilisenin ileri gelenleri tarafından iyi karşılanmadı çünkü sözü edilen başkan, dünya işlerini kiliseden bağımsız olarak yönetecek, ancak gerek duyulursa papaya başvurulacaktı. Bu yüzden Dante'nin De Monarchia'sı yasak kitaplar listesine girdi ve Kardinal de Polget'in emri ile kitabın tüm koplyaları halkın önünde yakıldı.

Dante ününü, Ortaçağda düşünülmesi bile zor olan şeyleri dile getirdiği kitabı ''İlahi Komedya''sına borçludur. ''İlahi'' sözcüğü sonradan eklenmiş olup ''Komedya'' kelimesi ise bugünkü kullanımıyla değil, sonu mutlu biten anlamına gelir. Virgil önderliğinde Cehennem, Cennet ve günahlardan arınma bölgesini dolaşan Dante, bu ünlü eserinde döneminin kültürü üzerine adeta ansiklopedik bilgi vermektedir.

Johann Wolfgang Von Goethe Biyografisi :

Johann Wolfgang von Goethe, 28 Ağustos 1749′da Frankfurt’da doğdu. Varlıklı bir aileden geliyor. Küçük yaşta Fransızca, Latince ve Eski Yunanca öğrendi, güzel sanatlar ve tiyatroyu tanıdı. 1765′de hukuk eğitimine başladı ancak hastalanıp evine döndü. Din ve mistisizmle tanışması bu dönemdedir. İyileşince, hukuk eğitimini Strasbourg’da tamamladı. Dil üzerine araştırmalar yapan Herder’le dostluk kurdu. 1775′de Weimar Dükü tarafından elçilik danışmanlığına atandı ve 1782′de ‘von’ unvanını aldı. 1786′da Roma’ya giderek güzel sanatlar alanında incelemeler yaptı. Sicilya’da botanikle ilgilendi. Almanya’ya dönüşünden sonra evlendi. Bu sıralarda Jena kentinde ikamet ediyordu ve Schiller’le de burada tanıştı. Yaklaşık on yıl süren dostlukları sırasında, iki yazar olumlu anlamda birbirini her yönden etkilediler. Siyasi karışıklar ve toplumsal patlamalara, 1805′de Schiller’in ölümü de eklenince çok sarsılan Goethe, Jena’dan ayrıldı. Yaşı da hayli ilerlemişti, köşesine çekildi; yazdı, durmadan yazdı ve hayatının en üretken dönemini geçirdi. 22 Mart 1832′de Weimar’da öldü.

Henri Beyle Stendhal Biyografisi :

Marie-Henri Beyle, Grenoble'da 23 Ocak 1783 tarihinde burjuva bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası avukat Cherubin Beyle, annesi Hanriette Gagnon'dur. Çok sevdiği annesi 1790 yılında, Stendhal henüz yedi yaşındayken öldü. Stendhal, disiplinli ve muhafazakar kimseler olan teyzesinin babasının etkisi altında büyüdü.

1796'da Grenoble'da bir okula girdiyse de, 30 Ekim 1799'da askeri okulun giriş sınavına katılmak için Paris'teki, kuzeninin de çalışıyor olduğu Savaş Bakanlığı'na gitti. Ertesi yıl ağır süvari birliğinde teğmen olarak İtalya'ya gitti. Bu seyahati sırasında Dimenico Cimarosa ve Gioachino Rossini'nin müziğini ve Vittorio Alfieri'nin eserlerini tanıması için bir fırsat oldu.

1801'de ise Napolyon Bonapart'ın ordusunda görev alarak İtalya seferine çıktı. Bu sefer sırasında bir komutanın asistanı olarak Brescia'da üç ay kaldı ve bu sırada soylu ailelerin evlerinde bulundu; ki bu sürenin onun hayatında ne kadar önemli bir yer tuttuğu, sonradan yayınlanan günlüklerinden anlaşılmaktadır. Yine bu zamanlarda yerel dergilerin yazarlarıyla tanışıp Romantik edebiyatı öğrendi.

1802'de bu bölgeden ayrılarak Almanya, Avusturya ve Rusya'da bazı askeri görevlerde bulundu, ama asla savaşa katılmadı. Aynı yıl, hayatı boyunca aşık olduğu onlarca kadından ilki olan Madame Rebuffel'in peşinden Marsilya'ya gitti. Orada ticarete atıldıysa da başarısız oldu. Bu ve bunu takip eden olayların ve yılların, Kırmızı ve Siyah romanının baş karakteri Julien Sorel'in karakterinin detaylarının çizilmesine büyük katkı sağladığı düşünülmektedir.

1812'de Napolyon ile birlikte Rus seferine katıldı ve Moskova'nın baştan sonra yanışına şahit oldu. Napolyon'un büyük ordusundan sağ kalmayı başaran az sayıdaki askerden olan Stendhal, notlarının önemli bir kısmını, ordu Rusya'dan geri çekilirken kaybetti. Ayrıca o zamana kadar yüzlerce takma isim kullanan yazar, Stendhal ismini bu sıralarda seçmiştir.

1814'te Napolyon'un düşüşünden sonra Milano'ya yerleşmiş ve burada da Angéla Pietragrua'ya aşık olmuştur. Ertesi yıl Parma'yı ziyaret etmiş ve bu seyahati, üçüncü romanı olan Parma Manastırı'na ilham kaynağı olmuştur. 1817'de ise İtalya'daki izlenimlerini anlatan ve İtalya'ya olan hayranlığının simgesine dönüşen Roma, Napoli ve Floransa kitabını yazmıştır.

1818'de Napolyon'un Hayatı'nı yazmaya başlamıştır. Bu sırada da mutsuz bir aşk yaşayacağı Mathilde Dembowski ile tanışmıştır. 1821'de ise yasadışı bir İtalyan örgütüne üye olduğu suçlamasıyla Milano'dan uzaklaştırılmıştır. Stendhal bunun üzerine Batı Avrupa'yı dolaşmaya başlamıştır. Bu yolculuklar sırasındaki tecrübeleri, düşünceleri ve hisler, sonradan yazacağı romanların ana şeklini oluşturmuştur.

1827'de ilk roman Armance'ı, üç yıl sonra da Kırmızı ve Siyah'ı yazmıştır. 1831'de ise Trieste'ye giderek bir süre konsolosluk yapmıştır.

1839'da Parma Manastırı'nı yazmayı bitirdikten sonra, gençliğinde yaptığı İtalya seyahatlerinden birinde kaptığı frengi hastalığı etkilerini göstermeye başlamıştır. 1841'de geçici bir felce uğramış, daha sonradan da birçok benzer sıkıntılar yaşamıştır. Ve Paris sokaklarında yürürken bayılıp kaldırım kenarına yığılmasından birkaç saat sonra, 1842 yılının 22 Mart'ı 23 Mart'a bağlayan gecesinde vefat etmiştir. Mezarı Montmarte Mezarlığı'ndadır.

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin Biyografisi :

Rus tarihinin en ünlü şairi, yazarı, yeni Rus edebiyatı ve edebiyat dilinin kurucusu. 6 Haziran 1799'da Moskova'da doğdu. Çocukluk yılları Moskova'da ve babasının çiftliği olan Moskova civarındaki Zaharovo köyünde geçti. Mükemmel ev eğitimi gören Puşkin 1811'de Çar Köyü Lisesi'nde okudu ve orada ilk defa şair olduğunun farkına vardı. 1817'de liseyi bitirdikten sonra Dışişleri Bakanlığı'nda bir göreve atandı. Bu yıllarda kaleme aldığı ilk toplumcu şiirler ("Özgürlük", "Çaadaev'e", "Arakçeev İçin") basılmadığı halde, kopyaları elden ele dolaşmaya başladı. 1820'de isyankâr şiirleri dolayısıyla önce Kafkasya'ya, sonra Moldova'ya sürüldü. Sürgündeki üç yıl içinde Kafkasya Esiri, Bahçesaray Fıskiyesi poemalarını, Mahpus, Kara Şal gibi şiirlerini, Yevgeniy Onegin şiir-romanının ilk bölümlerini yazdı. Eylül 1826'da Çar I. Nikolay, Puşkin'i Moskova'ya çağırdı ve onun sansürcüsü olacağını ilan etti. Bu durum polis takibine yol açtı, Çar'ın okumadığı hiçbir yapıtını yayınlayamadı, Boris Godunov adlı tragedyasının sahnelenmesi yasaklandı. 18 Şubat 1831'de sosyete güzeli Natalya Gonçarova'yla evlendi. Arşivdeki çalışmaları sayesinde Pugaçov Tarihi, Yüzbaşının Kızı düzyazıları ile Bakır Atlı poemasını yazdı. 1836 yılı kışında şairi kıskananların alçakça iftiraları yüzünden düelloya mecbur kaldı, Petersburg'daki düelloda ağır yaralandı ve iki gün sonra, 29 Ocak 1837'de öldü. Halkın yürüyüşünden korkan Çar, şairin naaşının Petersburg'dan gizlice çıkarılması emrini verdi ve cenazesi aile çiftliğinin bulunduğu köyün yakınlarındaki bir manastırda toprağa verildi. Puşkin'in üstadı Jukovskiy, onun ölümünden sonra, "Rus şiirinin güneşi battı" demişti.